Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

İstanbul'un belirli yerlerinde, belirli mahallelerde yapılan kanundışı gösteriler, gerek basın kuruluşları, gerek polis tarafından mûtad karşılanıyor galiba; televizyonda bu sahneleri gördükçe, "İstanbul'da serbest mi?" diye meraklanıyorum. Yakılan kaçıncı belediye otobüsüdür bu?

Efsâne midir değil midir bilmem, derler ki, "bu memlekette polisten habersiz kuş uçmaz; dilediğini ânında yakalar". Aslında yakalanmayacak gibi de değil. Aralarında basın mensuplarının rahatça görüntü almasına müsaade edecek kadar "siyasi propaganda" eğitimli, şımartılmış, pervasız gruplar bunlar. Yüzlerinin örtülü olması anlam taşımıyor. İstanbul polisi, herkesin gözü önünde cereyan eden bir suç fiilinin sahibini ânında derdest edecek bir teşkilat geleneğine sahiptir esasen.

Anlıyoruz, bu pasif duruşun arka planında "Gazi Mahallesi olayları"nın tedirginliği var. Polis, Mart 1995'teki hadiselerin tek müsebbibi imiş gibi bir manzara ortaya çıktı bugün; üstelik mahallenin mezhep profili de o günlerde ön plana getirildi. O günlerden aklımda kalan en mânidar sahne, polisin geri çekilerek yerine askerî birliklerin getirilmesi üzerine başlatılan alkış sağanağı idi!

O günden beri bu mahalle ve çevresinde, çetelesi tutulacak sayıda kanunsuz gösteri yapıldı, polise taş, panzerlere molotofkokteyli atıldı. Belki haklarında takibat da yapılmıştır ama kamuoyu pek haberdar edilmedi. Mühim eksikliktir.

Derken, saldırganların tutuşturduğu bir otobüsün üç mâsumun üzerine devrilmesiyle sokak eşkıyaları, öteden beri pek üzerlerine gidilmeyen "yaramaz çocuk" statüsünden çıkarak resmen katil faili durumuna geçtiler ve Emniyet müdürü hemen beyanat vererek faillerin mutlaka yakalanacağını açıkladı. Yakalanacaklarından şüphe edilmez ama İstanbul'da kamu otoritesinin özellikle bazı mahallerde lâçkalaştığı da bir başka gerçektir.

Önceki gün ise çok daha ilginç bir gelişme yaşandı ve birdenbire, uygunsuz işler yaptıkları iddiası ile birtakım kırpık televizyon starlarının polis tarafından toplanarak gözaltına alındığı haberleri yağmaya başladı. Böyle iştah açıcı bir polisiye-magazin haberine en ciddi haber televizyonlarının bile dayanabilmesi mümkün değildi.

Gündem aniden değişiverdi!

İşin hukuki vechesini bilenler, şu son fuhuş operasyonundan ciddi bir sonuç çıkmayacağını peşinen söylüyorlar. Bu operasyonun İstanbul'daki fuhuş sektörünü sarsabileceğini kimse beklemiyor ama zamanlaması doğrusu pek ilginçti.

Bir süreden beri Emniyet güçlerinin yeni kanun düzenlemeleri ile etkisiz bırakıldıkları yolunda sitemli çıkışlarını duyuyoruz; hatta yeni düzenleme ile bir "hakim devleti" modeline gidildiğini ileri sürenler bile var. Haklı veya haksız; bu tür sızlanmaları engellemek hükûmetin görevidir. Bazı zümrelerin suç işlemekte, hatta devlete dayılanmakta imtiyazlı gibi bir görüntü vermesi son derece yanlış. Bir başka yanlış ise haydut takımını mahallesinden kovalayan bazı gençlerin ve esnafların basın yoluyla alenen övülmesi. Bu "dost milis, düşman milis" ihdâsından yeteri kadar çekmiş bir toplumuz; acı hâtıralar daha dün gibi taze. Temelde haklı da olsa bu tip eylemler övülmemeli; tam aksine kolluk güçlerinin daha aktif görev yapmasına çalışılmalı.

Ordunun ve adaletin yedeği yok; ama emniyetin de yedeği yok; onu "pasif direniş" görüntüsünde sızlanan bir kanun gücü gibi göstermekle problemi çözmüş olmuyoruz; aksine her şey daha karmaşıklaşıyor. Emniyetin görev ve yetkilerini düzenleyen kanun vakit geçirilmeden ele alınmalı ve bu defa konu yapboz tahtasına dönmeden çözülmelidir.