Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Referandumun hangi psikolojik atmosferde geçeceği üç aşağı, beş yukarı belirginleşti. Görünen şudur: Referandum artık teknik anlamda sadece bir referandumdan ibaret değildir, tarafların ölüm-dirim meselesi haline getirdiği politik bir kamplaşma ve hesaplaşmadır!

Savaş meydanından biraz uzağa, mümkünse biraz yükseğe çıkıp olup biteni ana hatlarıyla görmek için gözlerimizi kısarak bakalım: Referandum, bir anayasa değişikliği sebebiyle yapılıyor. 1982 Anayasası'nı yapanlar, değişiklikleri zora sokmak için, iktidarları önce üye tam sayısının üçte ikisi (366) tutarında destek bulmaya zorladılar. Üye tam sayısının beşte üçünden, yani 366'dan az ama dörtte üçünden yani 330'dan fazla oy alan anayasa değişiklikleri anayasaya göre halkoyuna sunuluyor. Hükümet anayasa oylamalarında 367 barajını geçemedi; muhalefet partileri hükümete destek vermediler.

Halkoylaması, YSK'nın uygun gördüğü takvim çerçevesinde yapılıyor; Referandum için 12 Eylül tarihini belirleyince bütün Türkiye, her mânâda sıcak geçen iki ay boyunca halkoylamasının sonuçlarına kilitlendi. Liderler meydanlara çıktı; normal şartlarda akıl ve mantık sahibi herkesin onaylayacağı bir metin hakkında lehte ve aleyhte taraftar toplamaya çalışıyorlar. Evetler fazla olursa değişiklik yürürlüğe girecek, hayırlar kazanırsa anayasa olduğu gibi kalacak.

PAKETİN İÇİNDE NE VAR; NİÇİN EVET, NİÇİN HAYIR?

Referandum paketi, tek kelimeyle ve kısaca daha liberal, daha hürriyetçi bir çerçeve çiziyor. Ferdî hakları güçlendiriyor, devletin karşısında ferdin hukukunu destekliyor ve en önemlisi bürokratik ve askerî vesayeti sona erdirici maddeler ihtiva ediyor.

Muhalefet kanadı, anayasa değişikliğini beğenmemekten ziyade hükümeti çökertmek için hayır propagandası yapıyor. Önemli nokta şu: Hayırcı muhalefet hangi maddeye hangi gerekçeyle hayır dediğini açıklamaktan kaçınıyor; bunun yerine paketin tümünü karalamayı tercih ediyor. Muhalefet bakımından tek tek maddeler üzerinde durmak tehlikeli. Çünkü bu maddeler, vatandaşlık bilgisi seviyesinde hukuk ve anayasa bilen herkesin kolaylıkla benimseyeceği, savunacağı maddeler; bu yüzden hayırcılar, "Hayırda hayır vardır" veya, "Bunlar ülkeyi bölüp parçalamak istiyorlar" gibi toptancı yaklaşımlarla, seçmenlerin analitik yaklaşımlarını önlemeye çalışıyorlar. Bu, toptancı ve peşin hükümlü bir yaklaşımdır, "Bunlar ne yaparsa kötü yaparlar, ülkenin zararına olur; mutlaka gizli bir hesapları vardır; şekerle kaplanmış zehir gibidir" cinsinden seçmenin vehmini artırıcı propaganda taktikleri kullanmak zorunda kalıyorlar.

BİR METNİ DEĞİL, NİYETLERİ SORGULUYORUZ

Değişiklik paketi, mantık, izan ve insaf ölçüsünde reddedilmesi gereken maddeler ihtiva ediyor; bunun böyle olduğunu fark eden hayırcılar, "Siz maddelere bakmayın; kirli kaptan temiz su içilmez" tezini güçlendirmeye çalışıyorlar.

Böylece çok garip, hatta acı denebilecek bir toplumsal psikoloji sürecinden geçiyoruz. Açık bir dille kaleme alınmış, muradı aşikar bir metni okuyarak üzerinde karar vermek yerine niyetleri sorguluyoruz. Hayırcılar, yandaşlarını kendileri için daha yararlı olanı reddetmeye zorluyorlar; irrasyonel bir yaklaşım içindeler ve bu halkoylamasını bir ölüm-kalım meselesi gibi algılıyorlar.

Sebebi açık: Referandumda evetlerin fazla çıkması, muhalefetin yenilgisi anlamına gelecek ve bir yıla kalmadan yapılacak seçimlere bu mağlubiyetin tesiri büyük olacak.

CHP AÇISINDAN…

CHP'nin yeni genel başkanı, evetlerin fazla çıkması ardından CHP oylarını en azından yerinde tutmayı başaramazsa, kendisini genel başkanlık koltuğuna adeta zorla sürükleyen medya rüzgarı, onu yarım gün içinde iskemlesiz bırakabilir. Bu noktada CHP, mantık siyaseti yapmıyor; neye mal olursa olsun suyun üstünde kalmayı amaçlıyor. Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığı, CHP'ye verilen desteği yukarı doğru hareketlendirdi fakat referandum sürecinde CHP'nin uzlaşmaz tutumu kendini zor duruma soktu. CHP, referandum sonuçlarına asılmak, hayır sayısının bir fazla çıkması için varını yoğunu ortaya koymak zorunda; aksi takdirde yeni savrulmalara gebe.

Yine de diğerlerine göre CHP'nin tutumu, varoluş sebeplerine daha uygun görünüyor.

BDP AÇISINDAN…

BDP, akılla savunulan bir siyaset yapmıyor veya bunu yapmaya gücü yetmiyor. Değişikliğin bütün maddelerini kalben ve mantıken destekliyor olmalarına rağmen, BDP'nin üstünde ve dışındaki (muhtemelen PKK'lı) üst yöneticilerin direktifiyle referandumu boykot kararı aldı. Bu karar BDP'yi garip bir açmaza düşürdü ve inandırıcılığını kaybettirdi. BDP, Türk siyasetinde ciddi aktör olmaktan uzaklaştı, bir mânâda silahlı güçlerin hoparlörü derekesine indi.

BDP'nin endişesi açık; BDP'nin güçlü olduğu Güneydoğu Anadolu'da hükümet partisi birinci durumda. Teklifi destekleyince kendi tabanının oyulacağından endişe ediyor BDP. Oysa ki değişikliklerin doğrudan ve hemen faydasını görecek ilk parti DTP ve onun seçmen kitlesi…

MHP AÇISINDAN…

MHP, toptancı siyaset yaklaşımının en riskli örneğini sergiliyor ve şehit cenazelerine hükümetin sebep olduğu propagandası üzerine abanarak "Bunların yaptığı kanuna oy vermek ne kelime; teker teker yüce divanda yargılanmaları gerekir" tezi üzerinde duruyor. Taraftarlarının mantık ve sağduyusunu değil, nefretini keskinleştiriyor. Mantıki argümanlar kullanmaktan titizlikle kaçınıyor. Heyecanlara, korkulara hitap ediyor.

MHP'nin referandum sonuçlarından duyduğu endişe, bana göre sahici bir kaynağa dayanıyor: Evetlerin kazanması, MHP oylarındaki ciddi kaybı, baraj altına doğru sürükleyebilir.

MHP, henüz su yüzüne çıkmayan fakat meseleyi takip edenler açısından açıkça görünen ideolojik bir kriz yaşıyor. Bu kriz, partinin resmî milliyetçilik retoriği ile Türkiye gündemi arasında gittikçe açılmakta olan makastır. Evetlerin fazla çıkması halinde, MHP, kendisini büyük riske sokarak açtığı hayır kampanyasının siyasi sonuçlarından etkilenecektir.

BLOKLAR ARASINDA

KAYMA İHTİMALİ VAR

Daha derindeki asıl mesele, MHP tabanının AK Parti'ye doğru hareketlenme endişesidir. Dünya görüşü bakımından bir MHP'li seçmenle AK Partili seçmen arasında mühim bir fark yok. MHP dinamizm kazanırsa AK Parti'den, tersi olursa AK Parti MHP tabanından kayan seçmen bloklarını bünyesine katacaktır. Nitekim bu olgu açıkça göründüğü için Başbakan referandum kampanyasını MHP'li seçmen tabanına hitap stratejisi üzerine kurmayı tercih etti ki ben bu yaklaşımı doğru bulmuyorum. MHP bu stratejiden -kendince haklı sebeplerle- rahatsızlık duyuyor fakat bana göre daha doğru olanı bu partinin referandumda seçmenini serbest bırakarak parti mensubiyetini korumaktı. MHP, parlemento hukuku tabiriyle bir nevi "Grup kararı" alarak seçmenini sert tutum takınmaya zorladı; bundan ne derece fayda veya zarar göreceğini önümüzdeki birkaç ay içinde göreceğiz.

SONUÇ

Fıkhın temel prensiplerinden biri, hükmün bâtına değil zâhire, yani niyete ve görünmeyene değil, eldeki maddî delillere göre kurulması gerektiğidir. Değişiklik metni maddi bir şeydir ve bunun doğru algılanmasını bekliyorum. Referandumda muhalefet, değişiklik metnini görmezden gelen bir strateji uyguluyor. Hükümet kanadının aynı şeyi benimseyerek karşılıklı espri ve sataşma düzeyinde kampanya yürütmesi gariptir.

Daha iyi bir anayasayı hak edip etmediğimizi öğreneceğiz bir ay sonra; ümid ederim ki vatandaşlık şuurumuz yükselmiş olsun.