Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Garip bir durum var; şu elimizde tuttuğumuz anayasadan, AYM üyeleri de, hatta CHP de dahil hiç kimse memnun değil, herkes aleyhinde konuşuyor. "İyidir, aslan gibidir" diyenini duymadık şimdiye kadar.

İşte bu elimizde tuttuğumuz anayasa diyor ki, kanunların anayasaya uygunluğunu AYM denetlesin! Eyvallah, güzel bir fikir. Nasıl denetlesin? Efendim, Meclis'in yaptığı kanunları hem şekil hem esas bakımdan ama anayasa değişikliği yapılırsa sadece şekil bakımından denetlesin!

Peki, güzel, mâkul; nasıl yapılacak?

Anayasa diyor ki, bu anayasanın her maddesi Meclis tarafından değiştirilebilir fakat ilk üç maddesine dokunulmasın.

Ona da eyvallah; dokunan yok zaten.

Ne var ki Anayasa Mahkememiz, kendini anayasa metni sanki kendi kalemlerinden çıkmış gibi tamamı üzerinde kendilerini otorite, hatta bir nevi ruhânî otorite, bir nevi yüksek rahipler meclisi olarak koyuyorlar. Diyelim ki ilk üç madde haricinde bir şeyin değiştirilmesi icab etti; bakıyorlar! İlk üç maddenin ruhuna aykırı mı, değil mi? Kendilerini anayasanın va'zıı yerine koyarak "gizli niyet tahkiki" yapıyorlar; oysaki anayasa metni bırakın gizli niyetlerin araştırılmasını, esasa dair fikir yürütülmesini bile men ediyor; sadece şekil bakımından, sadece şekil.

AYM Başkanı diyor ki, "Evet, esasa girdik". Öyle yapıldıysa Anayasa'yı bizzat AYM ihlâl etti demektir. Son kararda da yaptıkları budur.

Ne oluyor? Yazık oluyor! Anayasa'yı bizzat mahkeme üyeleri ihlâl ederse gerisini düşünün... Üstelik bu kurulun verdiği kararların temyizi yok. AYM, Anayasa'yı ihlâl ettiğinde bunun müeyyidesini yazmamış anayasa; "Bunlara da güvenmeyeceksek kime güveneceğiz yahu" diye düşünmüş galiba anayasa yapıcılarımız (ki onlar kendilerini bilirler!)

Böylece Anayasa Mahkememiz, kararlarıyla inşâ etmiş olması gereken itibarını, kendi kararlarıyla inşâ ettiği kararlarla artık onulmaz derecede yerle bir etmiş bulunuyor. Anayasal yargı sisteminin "en mümtaz" olması icab eden hukukçuları, yargı mehâbeti kavramını lâçkalaştırdılar. Verdikleri karardan kendilerinin bile hoşnut ve "emîn" olmadıklarını zannediyorum. Eminim ki hemen hepsi, "bir karar verdik ama keşke hiç olmasaydı; biz bile beğenmedik" hissi içindedir.

Berbat bir duygu olsa gerek, çünkü ülkenin hukuk tarihine geçtiler böylece. Bundan sonra sittîn sene "Vaktiyle bir AYM vardı, ne kararlar verdi aklınız durur" diye konuşulacak, yazılacak, tartışılacak.

Netice itibarıyla yazarınızın tahmini çıkmış bulunuyor; "Şişi de kebabı da yakmayacak bir formül bulacaklardır" diye düşünüyordum; yine öyle yaptılar; pek zekâvet sahibi olduğumdan değil, çünkü bunu hep yapıyorlar son yıllarda.

Aslına bakılırsa zihinlerindeki hukuki norm ile ülkenin genel siyasi ve iktisadi vaziyeti arasında bir te'lif yolu aramaya başladıkları an, görevlerini bırakmaları gerekirdi. Yapamadılar. Futbol maçlarında ara-sıra gördüğümüz "yanlı hakem" psikolojisine sürüklendiler, yani yanlış bir kararı bir başka yanlış kararla düzeltme endişesine kapıldılar. Böyle hakemleri kimse sevmez; hakemin verdiği kararla sonucu lehine çevrilen takımın taraftarları bile tutmaz. Bir sonraki maçta âdil davranmaya kalkışsalar bile inandırıcı olamazlar, önceki maçın şaibesi sürer gider.

Güvenilirliği kaybetmek böyle bir şeydir.

Anayasa Mahkemesi "bağımsız" mahkeme ama aldırış etmeyenlere ibret olsun; âdil olması gereken kurumun bağımsızlığı yetmiyor, "tarafsız" olması da gerekiyor.

Bundan sonra ne olacak? Kimin gücü yeter bilmem; yeni bir anayasa yapılacak, yeni bir AYM tasarlanacak, yeni üyeler atanacak, zira bu mahkeme, şeklen orada ayakta duruyor gibi görünse de "rûhen" münfesihtir.