Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Meselenin çok başka bir boyutuna, empatik hassa kullanarak ulaşmaya çabalayalım; Rumların dörtte üçü hayır oyu kullandı. Çok sert ve mânidar bir ekseriyet bu: Dörtte üç 'hayır'ın içine nefret de gizlenebilir.

'Türklere değil, âdil olmayan bir anlaşmaya hayır dedik' açıklaması neyi değiştirir? Kıbrıs Türklerinin % 65'i Rumlarla bir devlet çatısı altında yaşamaya razı, Rumların % 75'i bu fikri duymak bile istemiyor. Dünya kamuoyuna 'geçimsiz, kaprisli, kıskanç ve nekofil' görüntüsü vereceklerini bile bile hayır demelerinin ardında başka hangi saikler olabilir?

Referandum gecesi geç saatlerde bir Rum hanım Rebet sanatçısını dinliyoruz; 'İzmir'in Konakları' diye ünlenmiş çakıcı Zeybeği'nin Rumca versiyonu. Oğluma dedim ki,

  • Rumlara musikimiz neredeyse ortak, gündelik kültür işaretlerinde müştereğimiz hayli fazla; bizi niçin sevmiyorlar?

    -Çünkü korkuyorlar, dedi.

    Müşterek bir devlet inşa edilirken ince elenip sık dokunması anlaşılabilir de 'korku' cevabında isabet varsa bunun üzerinde düşünmek gerekir. Hümanizm'i, dini milliyeti ne olursa olsun 'insan sevgisi'nden ibaret zanneden ayran gönüllü solcularımız herhalde bu hâlete bizden daha ziyade şahit olmuşlardır; hani şu, 'halklar kardeş ama hükümetler düşman' efsânesi. İyi ama bu kadar fazla kültürel müştereği bulunan iki halktan birisi,

ötekinden niçin korkar? Evet, vaktiyle Yunan yarımadasına takriben dört asır boyunca hükümran olmamız, şuurun her katında iz bırakacak kadar önemli bir vakıadır ve Rumlar arasında Türklere yönelik kurumlaşmış bir husûmetin delili olarak kullanılabilir. Kabul lâkin insaf, Girit'ten değil Kıbrıs'tan bahsediyoruz. Tarih tortularını bir kenara bırakarak Doğu Akdeniz haritasını hatırlayınız; Girit'in bundan takriben bir asır önce Yunanistan hükümranlığına geçmiş olmasının mantığını coğrafi planda anlayabilirsiniz ama aynı mantık Silifke'ye seksen küsur km uzaktaki koca Kıbrıs adasının Enosis'le Yunanistan'a bağlı kılınmasını izah edemeyecektir. Kıbrıs'ta Rumların Türklerle beraber yaşamaları gerektiğini evvelâ coğrafya emrediyor. Kaldı ki, 1960 sonrasındaki 14 seneyi saymazsak ada tarihinde

Rumlarla Türklerin birbiriyle geçinemediğine dair sabıka kaydı gösterebilmek mümkün değil; tam aksine adalı Türklerin, 'biz Rumlar ile vaktiyle ne güzel sevişirdik' ifadesi, adalı Rumlar tarafından da paylaşılan bir nostalji hükmü. Buna rağmen yumurta kapıya dayandığında Kıbrıslı Rumların kapıbir komşularına 'ohi' demeleri garip. Halbuki, Türkiye'deki hayırcı lobi, iki tarafın da evet demesi halinde kısa vadede Kıbrıs Türklüğünün AB şemsiyesi altında Rumlarca asimile edileceğini ileri sürüyordu.

Korku faraziyesi doğru değilse dörtte üç ağırlığındaki 'hayır'ı neye hamledeceğiz? Kıskançlık mı? Çünkü bu sonuç, komşusunun iflâh olmasını içi götürmeyen haset komşu imajını pekiştirmiş oluyor bir yerde. Neticede Rumlar hayır oylarının ağırlığı ile dünya kamuoyuna kolay izah edemeyecekleri bir 'geçimsiz kavim' imajını omuzlamış oldular ve BM belgelerine geçen bu tutum, Kıbrıs üzerindeki Türk tezlerini doğruladı.

Rauf Denktaş'a gelince ister istemez 'inkıta' kavramı hatıra geliyor. Otuz yıllık süreçte, 'babama yapılan yanlışı affetmem'den başka liderlik parıltısı göstermeyen oğlunu bir tarafa koyarsak, kendinden sonrası için 'lider kadrolar' yetiştirmek mevzuunda pek de ileri görüşlü olmadığını kabul etmek zorundayız. Görünüşe göre M. Ali Talat, Denktaş'ın hayrülhalefi değildir ve Talat'ın güneyden de evet cevabı çıkması halinde hangi eksende siyaset yürüteceğini kestirmek için müneccimliğe hacet görünmüyor.

Denktaş'ın haklılığını, Rumların hayır oyuyla isbata kalkışması ise tarihin istihzâsıdır. Anlayana!