Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

II. Abdulhamid'e ait iki muhrun ozel sektor gayretiyle Turkiye'ye donusunde akil almaz evham cibanlari kesfeden "zehir hafiye" kafasi, bakalim ekranlardan dokulen su feci rezaleti nasil degerlendirecek; siz de seyretmis olmalisiniz: Nice zamandan beridir habercilik uslubunu tasvip etmedigim Ugur Dundar, TBMM Baskani Hikmet Cetin'in verdigi ozel izinle Dolmabahce Sarayi'nin gorunmeyen yuzunu gosterdi; donduk kaldik!

Pasakli ev hanimlarina atfedilen meshur bir kabahat vardir, evin gorunen aksamini ustunkoru temizledikten sonra cikan copu ve pisligi halinin altina veya dolabin arkasina gizlerler hani; ilk bakista mekan temiz gorunur; ama derunu cop tenekesi gibidir. Dolmabahce Sarayi da boyleydi. Ziyarete acilan bolumlere bakarak faciayi kestirmek mumkun degildi; ama sarayin derunu feci idi.

Osmanli hanedanindan mudevver butun saraylarin bakimi, korunmasi ve tasarrufunun millet adina TBMM Baskanligi eliyle yurutuldugu malumunuzdur. Bir an, "acaba su sarayin bakim ve onarimi Kultur Bakanligi uhdesinde bulunsaydi su sefil manzaraya yine de sahit olur muyduk?" dusuncesi zihnimden gecti. Bu tereddutte hakli oldugumu saniyorum; cunku bu tarihi binalarin TBMM Baskanligi'nin kontrolu altinda tutulmasi, saraylarin bakim ve onarimini yapmakla yukumlu kadrolari bir manada normal burokrasinin harcialemliginden uzak, neredeyse ozerk bir statude gozlerden nihan etmiyor mu? Bu ayrintiyi, sarayin tablolarindan sorumlu uzman hanimefendinin Sultan Mehmed Resad'in boy portresinin bulundugu yarisi curumus tabloyu seyrederken, basini uzuntuyle sallayarak, "Ben bunu ilk defa goruyorum." diye itiraf etmesi hatirlatti bana.

Tasavvuru mumkun degil; sadece Osmanli hanedanindan mudevver bir saray degil Dolmabahce; Cumhuriyet'in kurucusu Mustafa Kemal Ataturk'un Istanbul'daki daimi ikametgahi; yillarini ve ozellikle son gunlerini gecirdigi ve son nefesini verdigi mekan ve Ataturk'e ait pek cok sahsi esyayi barindiran bu mekanda bulunan esyanin tam bir dokumu hala yapilmamis. Sorumlu kisi, elinde tuttugu padisah fermanini gostererek itiraf ediyor; "Bu fermani tesadufen bulduk; envanter kaydi yok!" Her devlet dairesinde sigara tablasindan saksiya kadar her demirbasi envantere kaydeden ve zimmetleyen burokratik gelenek, Dolmabahce gibi siradisi bir "millet mulku"nde nicin hatira gelmemis?

Bir oda dolusu supruntu evrak: Saraylar dairesi baskani, "Bu odada bir araya getirdik, uzmanlar gelecek, maske takarak evraki elden gecirip neyin onemli neyin siradan olduguna karar verecekler." diyor. Tahminen soyluyorum; o odadaki supruntu evrak icinde onemsiz tek belge bile mevcut degildir. O coplugun icinde bulunan ve mesela saray bekcilerinin kosebasindaki bakkaldan aldiklari helvayi sardiklari ambalaj kagidi bile, oyle bir mekanda belge olur; en azindan ihmalin belgesidir; erbabi vardir; okur ve degerlendirir.

Saray, TBMM adina millete devredileli beri 75 sene gecmis; ama 75 senedir millet malina sahip cikmakla gorevlendirilmis kisiler hala gelecek zaman sigali cumlelerle konusabiliyorlar. Envantersiz onca tarihi ve antik esya, yillarca orada gorev yapan kisilerin vicdanina emanet edilmis; saray curumus. Ataturk'un sahsi esyalarina bile itina edilmemis. Burada ideolojik ard niyet aramaya gerek yok; cok vahim ve urkutucu bir mantik boslugu ile karsi karsiya bulunuyoruz. Abdulhamid'in iki gumus muhrunden panige kapilan, Osmanli arsivlerinde istihdam olunan yetismis personeli dagitmaya kalkisan ve Dolmabahce Sarayi'nin bodrum katlarini copluge ceviren mantalite ayni; bu mantalite ideolojik bir istikameti degil, kalitesizligi isaret ediyor; keske ideolojik olsaydi!

TBMM Baskani Sayin Hikmet Cetin'i gosterdigi medeni ve milli sorumluluktan oturu yurekten tebrik etmeliyiz; istese konuyu pekala kapatabilir ve tahribatin bugunden daha beter hale varmasina sebep olabilirdi. Gercekleri ortmek yerine tesrih etmek, hic alisik olmadigimiz bir "cagdaslik" alameti olarak butun yarelerimizin ilk ilacidir. Kendisine millet namina mutesekkiriz. Umid olunur ki Sayin Cetin'in gosterdigi cesaret ve seffaflik butun "amme umuru" icin husnumisal teskil eder. Bu arada Sayin Dundar'i da samimiyetle kutlamak istiyorum: "Kirkinci oda"nin kapisini araladi ve umid ederiz ki sergiledigi o vahim goruntuler, sadece yukarilarda birkac burokratin minder degistirmesiyle neticelenmez; kendisinden bu meselede sonuna kadar takipci kalmasini dileriz.