Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

"Kırk satır mı istersin, kırk katır mı?" hesabına benziyor; eğer Türkiye, diyelim ki Kürtleri "azınlık" statüsünde kabul ederse pek bir şey olmayacakmış, çünkü azınlıklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahip değillermiş; "Hayır efendim Kürtler azınlık değildir, eşit statüye sahip vatandaşlardır" denilirse o daha fenaymış çünkü bu durumda ayrılıkçılık da dahil her nevi siyaset yürütmeye hak kazanırlarmış!

Halin harap Türkiye; böyle nüanslı fetvalar üreten aydınların oldukça zaten sırtın minderden kalkmayacaktır. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık vaziyeti de denilebilir bu alengirli duruma.

Avından nefret eden bir avcının nice zaman pusuda bekleyip avını tuzağa düşürdükten sonra tuzağın başına gelip efelenmesini andırır rövanşist edâ seziliyor şu ince uluslararası hukuk (!) fetvâsında. Keyfe bağlı bir "gaşy" haliyle "n'aber ahbab" diye açmaza aldığını sandığı Türkiye ile dalgasını geçmekte, "Nasıl bölünmek istersin; hangisini seçersen seç, benim için fark etmez!"

"Bölünmez, parçalanamaz" edebiyatının bir işe yaramayacağı tâ başından belliydi. Yapılan iş pastayı bölmeden evvel kesim yerlerinin bıçak ucuyla işaretlenmesinden farksızdır. "Ülke kavun mu ki bölünsün?" diye şirinlik yapmanın devri geçti. Bal gibi bölünür ve gidişat bölünme istikametindedir. Bu noktada şaşılması gereken husus, günün birinde Türkiye'den başka hiçbir yere "memleketim, ülkem, vatanım, yurdum" diyemeyecek bazı okur-yazarların pek bir "Evropacı" kesilerek devlete akıl vermeleri, "biz demiştik, dinlemediniz" havasıyla çalım satmalarıdır. Böylelerine sinirlendikçe sanki eben an ced devletçi imiş gibi görünmekten, resmi ideolojiyi, tarihi yanlışları, insan hakları ihlâllerini, zulmü, keyfiliği savunanlarla aynı safa düşmekten muzdaribim. Devletin azmanlığından şikayet etmekle, gereğinden fazla ufalmasını savunmak nasıl aynı şey değilse nereye müstenid olduğunu asla bilemeyeceğim gayzlarını Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne aptal muamelesi yaparak söndürmeye çalışan zevâtı eleştirmekle AB taraftarlığını eleştirmenin aynı şey olmadığını anlatmak da kolay olmuyor. Elâleme (Litvanya, Estonya, Bulgaristan vb...) huzur, refah ve saadet getiren AB, Türkiye'nin siyasi varlığını ve bütünlüğünü alenen tehdid ediyor; içimizdeki "oh olsuncular"ın sayısı arttıkça, Türkiye'ye dayatılan küstahlıkların rengi daha koyulaşacağından şüphe duymayan kalmış mıdır?

Türkiye, bir siyasi heyet olarak tasarlanırken düştüğü zaaf ve hataların bedelini parçalanarak ödemek zorunda değildir. Henüz kendi günahlarıyla yüzleşecek derecede özgüven ibra edemiyor olması, onun düşkün haline kenardan bakıp kıs kıs gülmemizi gerektirmiyor. En kıytırık Avrupalı'nın bile bir sorgu-sual melaikesi edâsıyla Türkiye'de işlenen hak ihlâllerini diline dolayarak küstahça edalar takınması gücüme gidiyor; politik sabıkaları itibariyle en berbat insanlık suçlarını işlemiş Avrupalıların, birkaç yıl sanki insanlığın vicdanı imiş gibi böbürlenmeleri canımı sıkıyor ama hepsinden ziyade dedeleri altmış sene evvel Nazi rejimine şakşakçılık ederken bugün yeterince demokratik bulmadıkları için dille-diş arasında Türkiye'ye söven torun-tosun takımına âsâbım bozuluyor.

Açıkçası bugünlerde Türkiye'den yana tavır almak hiç de kolay değil; bir cümleyi şerhedinceye kadar devletin derinliklerinden milliyetçiliğin serinliklerine, Türk lafı duyunca alerjisi nüksedenlerden tatlı su liberallerine kadar birbirine benzemez bunca zevâta tek tek insanın kendini izah etmesi çok zor. Eskiden öyle değildi ama; alamet-i farikamız, partimiz, teşkilatımız, yandaşlarımız vardı. Bu ülkede fert olmaya kalkışmak bayağı pahalıya geliyor ve ne idüğünüzü bir türlü izah edemezken işte böyle yeriniz tükeniveriyor.