Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Sebuh Usta (Sebuh Uslan) hemşehrimdi; geçenlerde, yıllardan beri yaşadığı ABD'nin Maryland eyaletinin Littletown şehrinde vefat ettiği haberini aldım ve çok üzüldüm.

Hiç karşılaşmadık; hiç yüz yüze gelmişliğimiz olmadı. Muârefemiz gıyâbî tarzda başladı, kıtalararası telefon görüşmeleriyle pekişti ve öylece nihâyete erdi. Varlığından ilk defa rahmetli Cinuçen Tanrıkorur'un Aksiyon'da yayınlanan musiki yazıları vasıtasıyla haberdar olmuştum. Rahatsızlığı için gittiği Birleşik Devletler'de yattığı hastane odasının kapısı açılmış ve içeriye gür sesiyle Bâki'nin Sultan Süleyman için yazdığı o mutantan gazeli tam bir İstanbul aksânıyla inşâ ederek Sebuh Uslan girmişti. Sebuh Usta geçimini terzilikle temin ediyordu ama musikişinastı. Kırklı yılların sonunda Sivas'tan İstanbul'a göçtüğünde Beyoğlu'nda bir terzi dükkânı açmış ve zamanla İstanbul'un sayılı musiki üstadları ile ahbab olmuştu. Besteleri ve güfteleriyle gökkubbemizde iz bırakan Mustafa Nafiz Irmak'ı anlatırdı meselâ uzun uzun. Bazen aşka gelir, engin klasik repertuvarından artık anlayanı ve dinleyeni kalmamış besteler terennüm ederdi. Meselâ Muhayyer'den, "Titrer yüreğim her ne zaman yâdıma gelsen..."

Sesi tok ve güzeldi. Keman sanatçısı idi. Zannediyorum ki öldüğü güne kadar geçimini emeğiyle temin etti. Bir keresinde, civardaki konfeksiyon mağazalarından kol kısaltmak, pantolon genişletmek kabilinden yevmî işler aldığını ve 70 küsur yaşa ermesine rağmen hâlâ çalıştığını söylemişti.

Sebuh Usta sadece gıyâbi hemşehrim ve dostum değildi; taşra Ermeniliğinin son yâdigârlarından biri olmak sıfatıyla dinî akîde hariç pek çok kültür unsurunu, doğma-büyüme Müslüman-Türklerden daha ziyade paylaşabileceğimiz bir adamdı. Son Osmanlılardan biriydi yani. Tehcir günlerini görmemişti ama hadisenin Ermeni cemaati üzerindeki derin izleri elbette onun da hicrân hanesinde bir yerde yaşamaktaydı; o meselelerden bahsetmezdi pek. Maryland'dan Sivas'a muntazaman olmasa da ayda bir telefon açıp en azından yarım saat sohbet etmesinin sebebi biraz memleket havası almak, belki çoğu televizyon spikerinden çok daha iyi tekellüm ettiği Türkçesiyle doğduğu topraklara sesini ulaştırmaktı.

Son telefonunda sesi kırgındı, lâf arasında resmileşmiş bir ifâdeyle, "Bizim cemaat sizin yazdıklarınızdan memnun değil Ahmet Bey" demişti; belli ki tehcir meselesinin yine çok gündeme geldiği günlerde yazdığım bir yazıya sitem gönderiyordu. İncitmemek için ağzıma kadar geldiği halde, "iyi ama ben sizin cemaatinizi memnun etmekle vazifeli değilim ki" dememiştim; şüphesiz o da biliyordu ve şahsî sitemini Ermeni cemaatinin müşterek görüşüymüş gibi nezaket kılıfına sarıp öyle iletmişti.

Vefatını, delikanlılık arkadaşlarından kuyumcu ustası (Telören) Turan Çaycı ile sohbet ederken duydum, meğer onunla da uzun telefon sohbetlerinde bulunurlarmış. Bu görüşmelerinden birini kaydeden Turan Usta'nın minik teybinden Sebuh Usta'nın sesini işitmek beni nasıl duygulandırdı.

Her görüşmede, "Ne zaman Sivas'a geleceksiniz, sizi ne zaman misafir edeceğiz" diye sorardım, "Ah, çok gelmek istiyorum ama yaşlılık bir yandan, maddi vaziyetler öte taraftan, keşke..." derdi. Neredeyse yarım asırdan beri doğduğu yeri, memleketini hiç göremedi.

O kuşağın yaşadığı acıları anlamak vazifesiyle baş başayız bugün; hatta paylaşmak. Ne yazık ki bu insanî ihtiyaç, milletlerarası politikanın bozucu tesiriyle her iki taraf için gitgide imkânsızlaşan bir hâl aldı, alıyor.

Cenab-ı Hakk'ın mağfireti üzerine olsun; tanıyanlarına, yakınlarına, Ermeni cemaatine başsağlığı diliyorum. O bana kırgın gitmiş olabilir; ben kırılmadım. Hâtırasını saygı ile yâd ediyorum.