Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Ufacik bir lapalamanin bile Turkiye'nin haber gundeminde bayagi muhimce bir yer bulmasi zihnimizde yerlesik duran kis tedailerini orseler oldu. Ikindinin aksama vasil oldugu dar saatlerde ciselemeye baslayan kar yagisinin Balkanlar'dan veya Kafkaslar uzerinde yogunlasan yuksek basincin eseri oldugunu bilmek, ukalaligimiza nafile katlar ilave etmenin haricinde kis mevsiminin tabiatini bozdu. Gittikce daha ziyade mekanik armoniye bagimli kalan sehir hayati, bizde "mevsim normalleri" kavramina karsi ustu ortulu bir tepki gelistirdi; beklenmeyen yagmur saganaklarini "rahmet" nitelemesiyle munislestiren algilama gelenegimiz ofke ve huzursuzluga endekslendi. Tabiat hadiseleri zihnimizde siradisi ve anormal bir mevkiye yerlesti. Sehir hayatinin iklim cilvelerini kabullenen ve tabiilestiren eski ahengi zedelendi. Elektrik veya su kesintileri, trafik duzenindeki aksama, gundelik hayati kolaylastiran elektronik veya mekanik aksamli cihazlardan birinin arizalanmasi, bizi kolay kolay ikame edilemez bir mahrumiyetin mahpesine itiyor. Iklim hadiselerini uydu fotograflariyla dunya haritasi uzerinde titizlikle izlemek, iste bu gerekceyle her evde dikkatle takip edilen bir malumat turu halini aldi ve neticede tabiata ve tabiatimiza karsi yabancilastik.

Eski hayat tarzi, gundelik ihtiyaclarin asgari derecede ikame edilebilirligi uzerine bina edilmisti; bir sehrin butun nirengileri, pekala yurunebilecek makul bir buyuklugun hudutlari icinde kaliyordu; bir cift yun corapla bir kisinin butun bir kisi gecirmesi pekala mumkundu; yun corap gibi bir sehri ve bir evi ayakta tutan butun unsurlar, aletler, esyalar, kavramlar, yiyecekler ve ihtiyaclar onarilabilir ve pekala bir baska alternatife muracaatla ikame edilebilir bir esneklik hassasina sahipti. Kar yollari kapadigi zaman sehirler ve evler pek nazenin ve alingan teknolojik dimbirtilar gibi insanlara kusup kendini battal etmez, diger carelere goz kirparak insanlari yardima cagirirdi. Yesillik namina manav tezgahlarina benzi sararmis ve biyiklari buz tutmus pirasadan ve yapraklari porsumus ispanaktan gayri nevalenin iltifat etmedigi uzun kis aylarinda patates, kurufasulye, salgam, bakliyat, lahana, bulgur gibi her mutfagin belkemigini teskil etmek serefini gururla tasiyan ikame gidalar aninda birbirinden leziz careler haline geliverirdi. Her evde tek soba yanardi ve cogu aile ancak tek sobanin karnini doyuracak kadar odun-komur istifine takat yetirebilirdi; ama bu soba mutlaka tutusturulur ve onun etrafinda aile, sadece kendi emek ve inisiyatifiyle kisin zorluklarini gogusleyebilecek bir birlik suurunu elle tutulur halde bulurdu. Duz bacalarin sirtina en azindan yetmis bes santim kalinliginda ve kim bilir kac ton tutarinda ilave yuk bindiren kar yagisinin, vaktiyle Balkanlar'dan kopup gelen bir tabii fitne dalgasi olup olmadigini bilmek kimseyi rahatsiz etmezdi; kureklerle bacaya cikilir, kar atilir, baca loglanir, girisi bahce kapisina baglayan yol kurelenir ve kriz ikame edilirdi.

Yoksul bir dunyaydi bu; tahta kasigin, gaz ocaginin, idare lambasinin, kilimin, bir kat pamuk yatagin, ikinci "selanik" fanilasinin veya yun corabin, su sizdirmaz bir lastik sosonun, hatta siradan bir cam bardagin bile nimetten sayildigi, ustu pik dokumlu kalin sacdan mamul bir "kuzine" icin aile reislerinin aylarca kurus hesabi yapip para denklestirmek icin didindigi, cat ayaz zemheri gecelerinde misafirlikten donmek icin bir fayton kiralamanin refah isareti addedildigi, en variyetli evlerde bile demlige kuru cay koymak icin kucuk kasiklarla muktesit olcumler yapildigi yoksul bir dunya; ama tabiatla ve kendi tabiatiyla kedi-kopek hirlasmasina girmeden barisik yasayan, yoksulluk ve buhran demlerini bugun asla riza gostermeyecegimiz basit ve sade cozumlerle gogusleyen kanaatkar bir dunya.

Her sey yolunda gittiginde icinde yasadigimiz sehirler, sundugu pahali saadetlerle gundelik hayati ikame edebilme imkanlarimizi koreltiyor; bir seyler aksamaya basladiginda ise kendi ellerimizle kurup islettigimiz hayat tarzini ve sehri sorgulamak yerine tabiata ve tabii kendi tabiatimiza ofkelenmekten baska care bulamiyoruz. En az siyasi bagimsizlik kadar uzerinde titizlenmek gereken bir hassasiyet noktasinda, sasirtici ve gafil bir kayitsizlikla gundelik hayatimizi kendi inisiyatifimizle surdurebilmek bagimsizligini teknolojiye kurban ettik.

Simdi sehirler, icinde evcil, dayaniksiz ve rahatlik bagimlisi bir tuhaf cinsi barindiran dev kus kafeslerine benziyor.