Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

"Bilmem ne Belediyesi Bereket Konvoyu" Batı Trakya'da iftarlık dağıtıyor; üzerime garip bir atâlet çökmüş, öylece seyrediyorum. Bir başkası bir başka Balkan vilayetinde faaliyet halinde. Kimse ses çıkarmadığına göre zâhir matluptur, isabetlidir, huysuzluk eden benim galiba diye düşünmekteyim.

Derken konvoyun içinden iki gösteri sanatçısı çıkıyor; biri ağzında ateş söndürüyor, öteki tennuresini yeldire yeldire CD player refakatinde tek başına semâ yapıyor. Aklıma "At bir gazel hoca efendi, parasıyla değil mi" fıkrası geliyor, gülemiyorum, içim acılaşıyor.

Demokrasi, denetim, şeffaflık derken belediyeleri mini sultanlık haline getirmenin usûlünü bulmuşuz. Radyoda Ferdi Tayfur ağabeyimizin sohbetinde irad buyurduğu hikmetleri dinliyorum; "Belediyeler iyi çalışıyor abi" diyor, "çalışanı takdir etmemiz lazım". Spiker nazik çocuk, boş kaleye gol atmıyor, "hakkaten öyle Ferdi Baba" filan deyip geçiştiriyor. Bu arada siyasi partilere devlet hazinesinden yapılan yardımın üç kat artmasını öngören tasarıyla ilgili haberi okuyunca, genel merkez binası diye Balgat'a dikilen entel mimarlık fantezilerini hatırlıyorum, canım sıkılıyor. Aynen belediyeler gibi, temelde doğru ve insaflı bir fikre dayanan bir uygulamayı sağından solundan kanırtıp sevimsiz hale getiriyoruz. Siyasi partiler üç kuruş için kötü niyetli zenginlerin, mafyanın eline düşmesin diye yardım kanunu yapmışsınız ama kanun tez zamanda partileri "ihyâ etme" projesine dönüşüvermiş. Bazı siyasi partiler resmen ve alenen faizcilik yaparak işletiyorlar o paraları: Ayol hakkını verin hakkını...

Sonra da "tüyü bitmemiş yetim" makaraları...

Belediyeler kanununu yaparken geniş kapsamlı düşünürsün; adam tutar eğitim faaliyeti diye Osmanlıca kursu açar; burada Osmanlıca kursu açmayı hizmet kapsamında sayan belediyenin, biraz ilerde, "tabii kaynaklar, madenler ve santralları da biz işletelim" sululuğuna cesaret bulması ise son derece sıradandır. Hele bir de "yerel parlamento" filan diye babalanmaları vardır ki bunların; tüylerim diken diken olur.

Hangisi samimi sizce; "petrolü belediye olarak biz işletelim, sizden para da istemeyiz, kanun da" diyecek olan mı, yoksa, "kekliği düz ovada avlayalım/ kanadını kanadına bağlayalım" türküsüyle albüm listelerini altüst eden öteki politikacı türü mü? İnsanın, "üçüncüsü yok mu bunların?" diye ağlayası geliyor (Burada "başka kurtaran yok mu?" fıkrasının tam yeridir ama bazı okuyucuların humour duygusuna güvenemediğim için "bilen bilmeyene anlatsın" deyip geçmek zorundayım).

Ve insanın dudaklarını uçuklatan derinlikli analizler okuyoruz bu "kekliği düz ovada avlayalım" buluşunu yapan siyasetçinin derin firâseti üzerine, pek saygıdeğer köşelerde...

Vay be diyoruz, "vaay" demek bu işler böyle yürüyor ha!

Sonra düşünüyorum, ben lider olsam, başımdan talihsiz bir iş geçse, korumalarım beni arabaya kilitleyip daha sonra inşaatlardan balyoz aramaya koşuşsalar, partili milletvekillerinden biri de, mübarek gün yemeyip içmeyip o balyozu satın alıp gazetecilere haber uçurarak, "işte manevi değeri pek yüksek balyoz" diye resim çektirse, ben bu adamı önümüzdeki seçimde listeye koyar mıyım, koymaz mıyım?

Tahmin ediniz bakayımdır? Cevabı 4 Kasım 2007'den önce öğreniriz; seçimlerin tarihi belli oldu, hazine yardımları üleştirildi. 100 bin yeni personel daha alacağız kamuya; bütçe dengelerini de seçim sonrası hükümeti denkleştirsin!

...

Yazdıklarıma şöyle bir baktım da tipik bir kan şekeri düşüklüğü belirtisi şeyler yahu; yine de Ramazan boyunca iyi idare ettik sayılır. Neyse ki "Başbakan da oruç tutmasın" diye yazan sivri akıllıyı örnek alıp, "abi sen Ramazan'da yazı yazma kurbanın olayım" diyen birileri çıkmıyor.