Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Kadın meselesi, "cinsiyet"e değil, "insanlık"a dairdir; işi "cins" nokta"i nazarından ele alarak yola çıkanların son durağı ise Feminizm çıkmazı. Erkeklerin hükümran olduğu bir dünyada yaşadığımız doğru; şu meşhur 90"60"90 kriterini bile erkeklerin belirlediğinden şüphe etmiyorum. Kadınlığın, erkeklerin hükümran olduğu bir dünyada istismar ve suiistimâlin başlıca konusu olması, müşkülün tabiatı itibariyle bir insanlık meselesi olması hakikatini perdeliyor ve anlaşılmasını güçleştiriyor.

Kolay olan, "çekin dillerinizi kadınların üstünden" yaklaşımı; zor olan, kadın meselesinde serdedilen zafiyetin bir insanlık dramı olduğunu fark etmek. İlk düğmeyi doğru iliklemiyoruz ki ardı gelsin.

Evet bu bir insanlık meselesi; Allah dileseydi, iki cins arasına "cinsî gerilim veya câzibe" koymadan, nesillerin devamını biçimlendirebilirdi. Yaratılışın mantığı açısından bakıldığında iki cins arasındaki câzibenin hem bir insanlık meselesi hem de bir imtihan sebebi olarak konulduğu açıktır. Aynı gerilimi sair alanlarda da fark edebiliriz: Mülkiyetle, hırsızlık veya gasp arasındaki ayrıntı böyledir meselâ, gerçekle yalan arasındaki mesafede bir insanlık meselesi vardır; değişimin en görünür nişânesi olan "zaman" kavramı böyledir ve bu gibi meseleleri, bir "değerler silsilesi"ni ihmâl ederek anlayamayız: Zaman bizi kaçınılmaz ölüme götürüyor, zamana karşı direnmek insanlığın en ciddiye aldığı meselelerden birisi. Yalanla gerçek, helâlle haram, meşru ile gayrımeşru arasında tercihte bulunurken yine bir insanlık meselesiyle karşı karşıyayız. Bu gibi ezelî ve ebedî karakter taşıyan meseleleri, bir "değerler silsilesi"nin mihengine vurmadan kavrayamayız. Bunda tartışmaya değer bir cihet yok.

Batı dünyasında kadın meselesi çözülmüş müdür; âşikâr; şark âlemine göre kadın, medenî ve iktisâdi haklar itibariyle daha hür ama Batı dünyasında bazı yönleriyle şarktan daha süflî ve acınacak halde. Kadın kavramında "câzibe"yi temsil eden ne varsa bu âlemde bir ticaret metâıdır ve kadının en çok tüketildiği coğrafya garb istikametine düşüyor. Şark âleminde kadın, medeni ve iktisadi haklardan geçtik, en evvel bir şahsiyet inşâsı derdiyle yüz yüze, âdeta insanlığın yardımcı hizmetler kadrosuna mıhlanmış vaziyette. Bu hususta şark dünyasının sergilediği sefâletle, garb âleminin kadına tanıdığı medenî serbestîler, kadının sefâletine şifâ olmuyor, zira her iki âlemde de kadını bir insanlık meselesinden ziyâde bir "cinsiyet meselesi" olarak gören bakış açısı hâkimdir; suçlu aramak derdinde değilim ama bu bakış açısının inşâsına, yani "erkek egemen" dünya tasavvuruna, erkeklerle birlikte kadınların da hizmet ettiğini yeri gelmişken belirtelim: "Benî âdem âzâ"yı yek digerend"

Eşitlikle adâlet kavramlarına nasıl baktığımızı sınayarak yola çıkabiliriz; kadın meselesi söz konusu olduğunda eşitlik anlamsızdır ama adâlet her şey. Müşkül buradaki her iki kavramın içini neyle dolduracağızı, hakem kabul ettiğiniz değerler silsilesi belirleyecektir. Adâlet'i doğru kavrayıp yorumlamak bir insanlık meselesi, beynelmilel, ezelî ve ebedî bir insanlık zafiyeti. İnsana saygısı olmayanın kadına hürmet etmek gibi bir endişesi olamaz. Her değerler silsilesinin bir "insan" kavramı var; siz hangi "insan" tarifini esas kabul ediyorsunuz? Cemil Meriç'in deyişiyle "Senin kitabın hangisi?"

Dünün Pozitivizm'i, insanın fıtratında bilgiyi doğru kullanmak kaydıyla ilerleme ve gelişme yaratılabileceği varsayımlar ve sair "çağdaş" olduğu zannedilen paradigmaların hepsi birer "din"dir. Din'in yerine ikame edilmeye çalışılan her şey birer din. Hangi dini "üst değer manzumesi" kabul ederseniz ediniz, evvela dininize ve tabii kendinize karşı dürüst ve saygılı olacaksınız; belki işe evvela "din"inizin adını koymakla başlamanız gerekecek. Bu noktada diyebiliriz ki en temel insanlık meselesi, "din"in teşhisi ve insanla din arasındaki alâkaların samimiyet ve sadâkat derecesidir. Samimiyetsizlik ve sadakatsizlik, içinde kadın meselesinin dahi binbir iğvaya uğratıldığı ezelî bir insanlık zaafıdır ve bizim en temel görevimiz, "dinimiz her ne ise; ister İlâhî menşe'li, ister insan eseri olsun" dinimize, yani baş üstüne koyduğumuz değerler bütüne karşı samimi ve sâdık olmaktır.


İslâm? İslâm, âmentü ile başlar ama sonrasını her neviden "emek"le, yani dinin ahlâkı ile doldurmak gerekir; ahlâk da emektir ve sırf duruştan ibaret değildir; bu hakikati ıskalayarak sadece kadın değil, hiçbir mesele hakkında tavır geliştirmeye hak ve yetkimiz olamaz.


Başörtüsü meselesi, ancak bu noktadan sonra tartışılabilir.