Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Bir AK Partiliyi cumhurbaşkanı seçtirmemek için motorla bu kadar oynamaya ne gerek vardı ki; neticede bakınız balataları yaktık; saçmalıklar, bırakın düzeltmeyi, listesi bile yapılamayacak derecede çoğaldı.

Birisi egzoza çiğ patates tıkıyor, öteki karbüratöre kum serpiyor. Bir başkası piston yatağına bir avuç çivi atarken diğeri direksiyon simidi ile sol ön tekeri becâyiş ettiriyor. Yapmayın yahu yazık; şoförü protesto edeyim derken arabayı haşat etmek revâ mıdır?

Şüphesiz farkında değilsiniz ama hatırlatalım; bir memleket böyle batar, bir ülke böyle bölünür, bir kamu düzeni böyle iflas ettirilir. Dün itibariyle gördüğüm manzara budur; Türkiye'de herkes çıldırmış neredeyse.

Başbakan, iki doğrudan sonra bir yanlış yapmamayı eksiklik sayıyor; "diklenmeyeceğiz, dik duracağız" gibi güzel bir sözün yanına Anayasa Mahkemesi kararını "yüz karası" diye nitelemesinin başka mânâsı yok.

Anayasa Mahkemesi, Baykal'ın tehdidini ve Genelkurmay bildirisini görmezden gelip Başbakan'a celâllenerek iki yanlış bir doğru sarmalına sıkıştığının ve kurumun itibarını fena zedelediğinin henüz farkında değil.

Ordu, basına açık toplantılarda ülkenin en hassas güvenlik meselelerini kemâl-i zevkle tartışıyor. Basın aracılığı ile hükümetten Kuzey Irak'a girmeleri için siyasi (yazılı) karar talep ediyor, hemen ardından "Barzani'ye bişey yapacak mıyız?", "Amerika da var orada" diye yüksek sesle mütereddid zihni idmanlar yapıyor.

Basınımız Bağcılar Lisesi'nde Satanist ayinini suçüstü etmiş havasında saçmalarken gaşy hâlinde; AK Parti'nin kapatılma davasına bir dosya daha eklemenin sevinciyle ellerini ovuştururken avuçlarından duman çıkmakta.

Kendini herkesten akıllı zanneden ve 27 Nisan'da hükmen siyâsi mevtâ statüsüne giren bazı muhalefet liderleri, "otobüsü duvara toslattınız; şimdi de duvarı suçluyorsunuz" diye hem nalına hem mıhına vurduğunu zannetmekte (Bkz. Meşhurların son sözleri)

Tam da zamanıymış gibi hükümet, polisin yetkileri konusunda tartışmalı bir kanun teklifini Meclis'e götürerek "acaba kendimi hangi baldırımdan vursam daha şık olur" hesabında.

Bazı gazeteler, PKK tarafından sabote edilen trenin yük konşimentosunu yayınlayarak, "İran'ı köşeye sıkıştırdık" havalarıyla acar habercilik yaptığı iddiasında.

Havada kesif bir yanık balata ve benzin kokusu... Motordan yükselen garip gıcırtı ve patlama sesleri...

Dava nedir hatırlayalım? Bir cumhurbaşkanı seçimi... "O olmasın, başkası olsun" pimpiriklikleri...

Mefhumun muhalifinden hareket edelim; darbecilerin pek sevdiği, ayılıp-bayıldığı uzatmalı devlet başkanı şu anda fiilen görev (direksiyon) başında; arabanın hali ise ortada: Devletin kurumları birbiriyle yaka paça, temel kavramlar yerlerde sürünmekte. Peki, "Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmekle" (104. madde) görevli Sayın A. N. Sezer'e "vallahi bravo; görevini çok iyi ifa ediyor" diyebilecek bir ferd-i vâhit çıkar mı? Çıkar! Burası Türkiye, kafa karışıklığının tavan yaptığı, devlet şuurunun buharlaşıp stratosfere çekildiği memleket.

Sahi yahu, orada, yani Çankaya'da kimse var mı?

Kestirmeden söyleyelim: Sıktınız artık, hepiniz, Parkinson'un dediği gibi kendi liyakatsizliğiniz fevkine tırmanmak için ortalığı birbirine kattınız. Sizlerden daha iyisine layık olduğumuz konusunda artık tereddüdüm kalmadı. Yeter!