Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Benim yaşımdakiler "Yurttan Sesler" kuşağı sayılır. Altmışlı yılların iyi radyo dinleyicilerinin kulak repertuvarı, en azından üç"beş pop müzikçisine zekâtı dağıtılacak kadar zengindir; ihtisas merakından değil efendim kulak dolgunluğundan.

Şimdi idrak ediyorum ki bizim kuşağın vatan mefhumu, Yurttan Sesler Korosu'nun yedi iklim dört bucaktan derlediği memleket türküleriyle inşâ olunmuş bir tasavvurdur.

Yurttan Sesler kavramının hakkını verelim yeri gelmişken: Sekiz on bağlamanın ağız ağıza verip aynı akort üzre icrâ ederken tezene şıpırtılarını teker teker duyabileceğiniz bir icrâ düzeni; icrânın müzikalitesi zayıf (nasıl zayıf olmasın; mahalli sanatçılar hariç, Yurttan Sesler sanatçıların çoğu devlet memuruydu), altyapı dedikleri digital sihirbazlık hünerleri hak getire! Teknik açıdan bugünkü kuşağın iki dakika bile dinlemeye tahammül edemeyeceği bu heyet, repertuvar genişliği bakımından müthiş bir zenginlik sergilerdi. Doksanlı yıllarda yükselen türkü zevkinin gelişmesinde rahmetli Muzaffer Sarısözen ve ekibinin hizmeti büyüktür. Göçenlere rahmet, yaşayanlara sağlıklı ömürler.

Ahmet Gazi Ayhan, Yurttan Sesler'in saz ekibine mensuptu ve ses sanatçısı Yıldız Ayhan'ın eşiydi; onun Kayseri yöresinden derlediği "Yine yeşillendi Germir bağları" isimli türküyü, bir ay önce Okan Murat Öztürk tarafından yapılan "Bergüzar" isimli albümden (geçen ay DMC şirketi tarafından yayınlandı) dinledim (şu esnada yine Germir Bağları'nı dinliyorum). Şöyle bir hisse kapıldım; bu yakıcı ayrılık türküsünü yakan meçhul şahıs her kim ise, o esnada aynen Okan Murat Öztürk'ün terennüm ettiği hüznün bütün boyutları tarafından kuşatılmıştı. Türkü söylemek bana göre böyle bir şeydir; türkünün varoluş sebebi ile aynı faza geçmek, türküyü yakanla aynı hâlete bürünmek ve gözlerini o kişinin gözü, hançeresini o kişinin sesi haline getirmektir ve müzik işte o andan itibaren hayatı taklid etmekten kurtularak sahici bir şey haline gelir. Ahmet Gazi Ayhan ki, Germir Bağları türküsünün ikinci babası sayılır ama bu çapta parlak bir icra derecesine erişemediğini de kendimce belirtmek isterim.

Bu arada türküye ismini veren Germir köyünün garip hikâyesini de zikretmek gerek. Ermenicede "kırmızı" anlamına gelen bu kelime, bundan kırk yıl önce memleketin âlî menfaatlerini hepimizden daha çok düşünen bazı idareciler tarafından "Konaklar" ismine tebdil edilmişse de yöre köylüleri dâvâ açarak eski isimlerine kavuşmuşlar. Yeri gelmişken işaret edelim: Anadolu'da yer isimlerinin Türkçeleştirilmesi, "Toponomi=yer adları bilimi" bakımından büyük kayıplara yol açmış bir gayretkeşlikten başka bir şey değil; itidal elden gidince bu misalde görüldüğü gibi kompleksler devreye giriyor. Bir yandan "Anadolu medeniyetleri"ni sözüm ona sahiplenen bir resmi kültür politikası güderken beri taraftan, en azından bin seneden beri yaşayan yer isimlerini "Güzelbahçe, Sulakyurt" gibi ironik sıfatlarla değiştirmek, kendinden emin oluşun işareti değildir (Bu konudaki bilgileri Hürriyet gazetesinin 14 Haziran tarihli nüshasında yer alan Ayda Kayar'ın haberinden aldım).

Nedendir bilmem, bugünlerde "Germir Bağları"nı dinlemek, sair zamanda gözüme önemli görünen çoğu şeyden daha ciddi bir meşgale gibi geliyor bana; zihne batmış bir kıymık değil de, rûha dokunup duran solgun bir çiçek dalı gibi. Sele kapılanların tutunacak bir sâbite aramaları gibi rûhun da tutunma ihtiyacı var. Sahicilikle temas, bizler için artık bir terapi seansı gibi nimetten ve nâdirattan oldu; onu hissedince toprağımıza dokunuyor, dâr"ı dünyada ayağımızın bir yere bastığını hissediyor ve kasden merkezsiz inşâ edilmiş iletişim ikliminde kaybolup gitmekten kurtuluyoruz sanki. Siyasette, sanatta, ticarette ve topyekûn insan ilişkilerinde imaj, "sahih" olanı yerinden kovdu. Kelimelerin, seslerin, boyaların, binâların ve efsânelerin ardında gizlene gizlene günün birinde kendimizi tanınmaz hale gelmiş buluyoruz. Hicran odur ki, sahih olanla karşılaşıp tanımazdan gelmek, hatta hiç farkında olmamaktır.

Bir türküyü doğru ağızdan, doğru zamanda ve doğru bir hâlet içinde dinlemek, hayatın gündelik patırtısı içinde önemsediğimiz, olmazsa olmaz sandığımız pek çok şeyden daha sahih bir şey; sahih bir şeyden diğer sahihliklere geçiş yapabiliriz ama önce sahih olanı, sırf sahih olduğundan ötürü aziz bilmek şuuru lâzım.

Güzel olana eyvallah, ille de sahih olursa; nitekim şimdi yeşillendi Germir Bağları!