Sıradaki gelsin

"Tabii hakim" prensibinden hareketle Türkiye'de bir ilin başsavcısı, bir kuvvet komutanı aleyhine iddianame kaleme aldı ve ortalık karıştı.

Teorik açıdan her şey olağan; kuvvet komutanı da olsa her vatandaş yargı dairesinin dışında değildir ve yargı hükûmetlerden bağımsız işleyen tarafsız bir güçtür. Olağandışı olan, Anayasa ve kanunlarda belirlenen teorik durumların müşahhas vakalara uygulanabilirlik safhasına gelmiş olmasıdır. Bazı çevrelerin verdiği benzer tepkileri yan yana koyduğumuzda sanki İtalya'da Savcı Di Pietro'nun başlattığı "Temiz Eller" operasyonunu andıran bir arınma hamlesinin ilk adımı atılmış gibi görünüyor. Bu iyimserliğe kapılmak için henüz erken olabilir. Daha akla yatkın ihtimâl, önümüzdeki dönemde güç dengelerinin oluşumuna birilerinin müdahalede bulunma niyetlerinin varlığıdır. İtham altındaki kuvvet komutanı, normal şartlar altında altı ay sonra Genelkurmay Başkanlığı'na atanması kesinleşmiş bir askerdir ve bu durum, iddianameyi kendiliğinden metin harici okuma sevkitabiisine sürüklüyor.

Dolayısı ile bu gelişmeleri bir nevi normalleşme belirtisi saymak; bu noktadan hareketle esas teşkilat hukukunu yeniden tanzim edercesine köklü bir devlet reformuna gidilebileceğini ummak safdillik olur. Bu patırtıdan bir reform çıkmaz ama seçim sath-ı mailinin yaklaştığı şu ortamda bol miktarda dedikodu malzemesi, komplo nazariyesi ve politik krizler beklenir.

Takriben birbuçuk sene içinde genel seçimler yapılacak, Cumhurbaşkanı ve Başbakan yanında Genelkurmay başkanı da değişecek. Güneydoğu sınırımızın her iki yakası da derin problemlerle mâlul; bazı güçler daha şimdiden sıkı para ve kur politikasının yumuşatılmasını talep eden dayatmalar dillendirmeye başladılar. AB, NATO ve ABD ile ilişkilerimiz her an sarsılması muhtemel bir matlık seyri takib ediyor. Hâsılı bu ve buna benzer yeni hadiselerin zuhuru bundan sonra an değilse de gün veya hafta meselesidir.

İktidarın az hasarla seçimlerden yine önde çıkacağı beklentisi, kargaşadan fayda umanların daha sert kriz senaryosu üretmelerine yol açacak. Türkiye'de kriz üretmek için sahici ve derin sebepler üretmeye ihtiyaç yok; krize dönüşmeye hazır onlarca çıban kabuğu, kaldırılmayı bekliyor. En basit örneği, kamuoyunda hayli dalgalanmalar doğuran yargı kararlarıdır: Yurtdışına tayin edilen öğretmen eşinin başörtülü olması yüzünden tayin durdurma kararını haklı gören veya çarşı-pazarda başörtüsü ile gezdiği halde okuluna girerken başını açan bayan öğretmenin itirazını reddeden mahkeme kararları, öngörülmesi imkânsız kriz sebeplerinden sadece birkaçıdır. İdeolojik tavırlar hâlâ gereğinden fazla önemseniyor ve hükümetin bu gibi krizlerin üstünde kalacak esnekliği bulunmuyor. CHP tipi muhalefet ise, ideolojik unsurlar üzerinden kriz tırmandırmak konusunda yarım asrı mütecaviz bir tecrübeye sahiptir ve Büyükanıt Paşa iddianamesinde gösterdiği abartılı tepkiyi, muhtemel krizlerde de tekrarlayacağından kimsenin tereddüdü olmamalıdır. Bundan sonraki günlerde bürokratik muhalefetin zengin hayal gücünden doğmuş başkaca krizlerin bir yerlerde beklemekte olduğundan kimse şüphe etmemeli.

Küçük gölge oyunlarının cazibesine kapılıp gitmektense perde gerisindeki büyük figürlerin niyetini anlamaya çalışmak daha doğru olur. Türkiye'nin yakın geleceği, Ortadoğu mıntıkasındaki Amerikan varlığına ve İsrail değişmezine bağlı görünüyor. İç politika arenasındaki küçük taraftarlık hevesleri ve kısa vadeli siyasi hesaplar, daha geniş çaplı dış etkenler karşısında Türkiye'yi zayıf ve müdafaasız bırakıyor; iddianame krizini ben bu kapsamda değerlendiriyor ve fazlaca ciddiye almamak gerektiğini düşünüyorum.


Kaynak (Arşiv)