Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Biliyorum, şimdi aklımdan geçenleri yazsam, Türkiye'nin dört yanında ne kadar "Hint Horozunu Sevenler Derneği" mensubu varsa, erinip-üşenmeyip kâğıda, kaleme sarılıp mektup döşenecekler ve beni protesto edecekler.

İçlerinden bazıları, "sen bizi dalsız-kolsuz mu sandın; bizim internette sohbet gruplarımız, dayanışma sitelerimiz, avukatlarımız var; seni mahkemeye verip sürüm sürüm süründüreceğiz" diye üst perdeden konuşmaya yeltenecekler.

Yazayım mı, yazmayayım mı?

...

Peki yazayım o zaman!


İlkokul yıllarında olmalıyım; yakın akrabalarımızdan birinin geniş bir bahçesi var. Evvelâ nereden duyup heves ettiyse tavuk yetiştiriciliğine merak sardırdı. Tarım müdürlüğünde çalışan "nüfuzlu" ahbaplarını aracı koyup, o günlerin taşrasında pek tanınıp bilinmeyen Ligorin türü tavuk yetiştiriciliğine heves etti. Bizim geleneksel yerli tavuk cinsi diyelim ki haftada üç kere yumurtluyorsa Ligorinler gün sektirmeden folluğa yumurtayı bırakıyor. Batılı tavuk bunlar; çalışkan, hamarat, verimli, bilinçli hayvanlar...

İşin tavukçuluk faslı iyiydi fakat gün geçmedi, "bu kadar tavuğa bir de horoz lazım" diye aklından geçmiş olmalı ki, tepeden tırnağa beyaz, iriyarı, heybetli bir horoz tedarik etti.

Horoz dedik ama mübârek, değme köpekten azametli; Doberman'ın horoz kılığıyla tebdil-i kıyâfet etmiş şekli âdetâ. Bir kibirli yürüyüş, bir celâdetli ötüş ki gören, "şunun yanından geçmesem de uzaktan dolansam daha mı iyi olur acaba?" diye iki saat ince hesaplara dalmakta.

Adı üstünde horoz, hem yiğit, hem saldırgan. Bizim yakın akrabanın, "Yav horozdan da korkulur mu, üst tarafı bir kiloluk hayvan bu" diye meseleyi ciddiye almamakta direnen arkadaşlarından birinin baldırına günün birinde saldırıp öyle okkalı bir lokma kopardı ki...

Olay yatıştıktan sonra en yakın eczanenin pansumancısı, "vay canına, sizin horoz, baldırdan gagası büyüklüğünde eti koparıvermiş" diye hasar tesbit raporu verince, vaziyetin ciddiyetini anlayabildikse de kopardığı parçayı afiyetle mideye indirip indirmediğini asla öğrenemedik.

Benim tahminime göre yemiştir; siz horoz deyip geçtiğime bakmayın. Dinozorlar çağından kalma Tyrex'in yaşayan nümunesi gibiydi kerata!


Benim, "horozdan korkan oğlan" nâmını almaklığım o günlerden kalmadır; gerçi, meselenin içyüzünü bilenler, "bu horozdan korkmayanın imanından şüphe edilse yeridir" demiş olsalar da yiğitlik kariyerimin pek parlak olmayacağı o gün belli olmuştu.

Dolayısıyla bugün benim, horoz dövüştürmekte lezzet ve maddi menfaat bulan bir kısım arkadaşları eleştirmek yerine, "aşkolsun size, dövüştürün bu alçakları, soylarını kurutun" diyenler safında olmam gerekiyor fakat, diyemiyorum.

Evvela er meydanında gözünü kan bürümüş çelik pençeli, pense gagalı bu ürkütücü yaratıklara bakıyorum, sonra dönüp bir de onları dövüştüren öteki canlı türüne bakıyorum.

Horozlar daha sempatik görünüyor!


"Vaay sen bizi aşağılıyorsun; biz burada arslanlar gibi spor yapıyoruz; sende hayvan sevgisi yok ki anlayasın; mahkemeye verelim de gör gününü Türk düşmanı" diye öfkelenenler çıkarsa hiç şaşırmayacağım.

Diyeceksiniz ki, "ötekileri anladık da, şu Türk düşmanı nereden çıktı?"

Anlatayım: Avcıları elde tüfek, av hayvanı peşinde koştukları için haşlayan yazının bir yerinde kantarın topuzunu kaçırmıştım hani. Bu hadisenin bilinçli avcı camiasında uyandırdığı derin infiâlin artçı sarsıntılarıyla henüz haberdar olmuş -ve tabii ismini adresini gizleyen- cesur bir avcı kardeşimiz, yolladığı hakaret mektubunun bir yerinde kendini tutamayıp bu tabiri kullanmış,

Türk düşmanı!

Şimdi bu tâbirin mevzu ile ne ilgisi olabilir, onu anlamak mümkün değil. Adama saati soruyorsun meselâ, cevap olarak, "teşekkür ederim iyiyim" diyor; öyle bir şey.


Gelelim şu horoz dövüştürürken suçüstü yakalanan arkadaşların haberine. Polisin yaptığı baskında 60 civarında adam, 20 civarında horoz ele geçirilmiş. Yakalananlardan birisi götürülürken,

-Bu benim hobim; vazgeçemem, demiş,

Tabii bu arada ele geçirilen dövüşçü horozlara emniyet ve adliyede nasıl bir işlem yapıldığı başkaca bir merak mevzuudur. Hayvan haklarını koruyucu derneklere teslim edilmiş olabilirler mi? Neye istinaden ve hangi kanunun, hangi fıkrasına tevfikan?

İşin bir de "Hint horozu sevenler ve yetiştirenler derneği" faslı var ki, kesinlikle dalga geçmeye cür'et edemiyoruz. Niçin diyeceksiniz? Bir yanıyla resmen ve alenen sivil toplum örgütü bunlar; öteki cihetten bakacak olursanız "açık toplum"da yaşıyoruz; her nevi meraklının örgütlenme, dayanışma ve faaliyette bulunma hakkına saygı göstermek gerek. Kaldı ki bu ülkede horoz dövüştürmek suç kabul edilirken deve veya boğa güreştirmenin valilikler, kaymakamlıklar tarafından özel himâye görmesi de şaşılası bir husustur.

Bu işlerden fazlaca anlamam fakat galiba horoz dövüştürme kulüplerinin polis tarafından basılması, işin içine bir miktar kumar karıştırılmasından kaynaklanıyor olabilir. Buyrunuz size bir çelişki daha: Devletin lotaryası, piyangosu, spor-totosu (bu eskidendi galiba; yenisini hatırlayamadım!) kumar kapsamına girmez fakat birkaç horozsever'in "hobi"si takibat meselesi yapılır. Takibat yapıldığına göre, bu cürmün failleri hakikaten caydırılsa ne gam?


Ey hayvan hakları savunucuları; bu memlekette işiniz zor vesselâm!