Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Yine Havza'dayız. Havza Ziraat Odası Başkanı, "Pala" nam Fahri Şahin'in şark köşesi usulünde tefriş ettiği mekanda, bayramın son gecesi geç saatlerde esaslı bir erkekler meclisinde sohbet halindeyiz. Bir aralık,

" Yahu Fener'in maçı ne oldu, bir neticeye baksak yollu sesler yükseldi; televizyon açıldı. Fenerbahçe camiası için "meş'um netice" öğrenildi. Aramızdaki birkaç Fenerbahçeli'den en fanatiği durumundaki Samsun Türkocağı Başkanı Prof. Dr. Kenan Erzurumlu ile aynı derecede sıkı bir Fener taraftarı Havza Kaymakamı Sadettin Yücel'i o alışıldık "N'olacak bu Fener'in hali?" suali ile tahrik edip mukabilinde Fener'in 6"0'lık tarihi Galatasaray zaferi hakkında acı yorumlar dinlemeye başladık. Kenan Bey bir ara meclise hitaben,

" Arkadaşlar bir soru soracağım; İstanbul'daki Süleymaniye Kütüphanesi'nde bulunan en kalın kitap ne hakkındadır bilen var mı, sualini yöneltince, biz Galatasaray taraftarları başımıza gelecekleri hissedip susmayı tercih ettikse de,

" Arkadaşlar Süleymaniye Kütüphanesi'ndeki en kalın kitap Galatasaray'ın Avrupa'daki başarılarından bahseder. Peki, bu kütüphanedeki en ince kitabı biliyor musunuz?

Yine sesimizi çıkarmadık; meğer o da Galatasaray'ın Fenerbahçe maçlarındaki kariyerinden bahseden bir esermiş ve kitap sadece iki kapaktan ibaretmiş.

Bu mealde tatlı sataşmalar ve latifeler sürüp gittikten hayli sonra ekranda ilginç görüntüler fark ettik. Dikkatimizi binbir renkli gömleği ile Güney Afrika Cumhuriyeti'nin eski devlet başkanı Nelson Mandela ile aynı koltukta oturan beş yaşlarında bir siyahi kız çocuğu üzerine yoğunlaştı. Galiba yine bir dini bayram kutlamasıydı. Ve Mandela, Güney Afrika Cumhuriyeti nüfusunun sadece yüzde ikisini teşkil eden Müslümanların bayram sevinçlerini paylaşıyordu. Sonra o şirin ve çok tatlı siyahi küçük hanım, son derece vakur ve tatlı bir sesle besmele çektikten sonra odadaki konuşmalar kesildi, Rahman Suresi başladı. Tilavetten sonra Mandela, Müslüman usulünde ellerini birleştirip duaya iştirak etti ve vaktiyle bağımsızlık mücadelesine destek veren Güney Afrikalı Müslümanları öven sözler söyledi.

İtiraf etmeliyim ki bizim laikçilik üslubumuza göre hayli sert görüntülerdi; aynı şeylerin Türkiye'de tekrarlanabilme ihtimalini düşününce yadırgamaktan kendimizi alamadık, "yok canım daha neler" diye geçti içimizden.

Toplulukta bu görüntülerle ilgili yorumlar devam ederken "Sezgiler" isimli türkü programı başladı. Ne yazık ki isimlerini kaydedemediğim iki delikanlı, iyi tertiplenmiş bir stüdyo dekorunda birbirinden güzel Orta Anadolu türküleri söylemeye başladılar. Program akışının munis, tatlı ve rahatsız etmeyen tavrı herkesin dikkatini çekmişti. İçimizden biri, "Bütün aile fertlerinin birbirinden çekinip utanmadan izleyebileceği nitelikte bir STV kaldı. Niçin bazı değerlerin varlığını ancak kaybettikten sonra fark ediyoruz?" mealinde şeyler söyleyince sohbetin ağırlık merkezi televizyonlara kaydı, daha sonra ticari endişelerle yayın kalitesini bilerek sulandıran ve seviyesizleştiren diğer muhafazakar kanallardan söz edildi ve bu ortamda STV'nin izlediği yayın çizgisinin tutarlılığından bahsedildi.

Diğer kanalların hal"i pür melalini gözden geçirince STV'ye "son Mohikan" lakabı vermekten kendimi alamadım. Bir parça rating artışı uğruna, başta haber bültenleri olmak üzere yayının her anında birtakım değerleri paramparça etmekten çekinmeyen televizyon kanallarının birbiriyle yarıştığı bir iklimde STV gerçekten yüzük taşı gibi parıldıyordu.

İsimleri fazla duyulmamış olsa da başta Türkiye olmak üzere dünyanın dört köşesinde ipekböcekleri gibi sabırla kaliteli programlar üreten bu genç televizyonculara buradan selam göndermek isterim. Birilerinin çıkıp rating değerlerinin hilafına ısrarla temiz yayın siyasetini sürdürmesi gerekiyordu. İşte o televizyonun STV olması, iftihar duyulması gereken bir hadisedir.

Sağ olun gençler;

İzleniyorsunuz.