"Sual soran" bir kitap ve yazarına dair

Kitaplar kaça ayrılır; cevap muhtelif ama bence "sual soranlar ve cevap verenler" diye kabaca ikiye ayırmak mümkün galiba.

Sual soran kitaplar, nihai sahibinin eline ulaştığında iktisâdî bakımdan imâlat—satış—tüketim çemberini tamamlamayan cinsi teşkil ediyorlar; kitaptaki suale muhatap olduğu andan itibaren okuyucu, "tüketici" kimliğinden sıyrılarak imâlat safhasında yerini alıyor ve böyle kitaplar okuyucuyu meselenin bir parçası haline getiriyor. Meselâ Cemil Meriç'in "Bu Ülke"si, üslûbundaki metânete, hükümlerindeki kesinliğe ve yıllar boyuncu okuyan, düşünen ve yazan bir adamın fikrî manifestosunu teşkil etmek niteliğine rağmen cevap veren değil, sual soran, zihinde çentik açan ve düşünceyi tohumlayarak kendini yeniden üretmeye zorlayan bir kitaptı. Teori ihtiva eden kitaplar da aynı cümleden sayılabilir; bir vâkıâyı bilinen unsurlarından hareketle genelleştirerek târif etmek, okuyucuyu zihnen, yeni vâkıâlar karşısında teorik mukayeselerde bulunmaya kışkırtır. Mukaddes metinlerde de aynı kışkırtıcı üslûp vardır: İnananlara mutlak hakikatin koordinatlarını ifşâ ederken "cevaplayıcı" gibi görünür fakat galiba üzerinde en çok düşünülen kitaplar da bunlardır. Peki, "cevap veren" kitapları küçümsemek mümkün mü? Onlar düşünce serüvencilerine yol gösteren deniz fenerleri, nirengi işaretleri veya trafik tabelâları gibi vazife görüyorlar; kâh yol oluyorlar, kâh köprü. Düşünmenin esas unsurlarını ve temel malzemesini onlarla ikmâl ediyoruz: Sözlükler, ansiklopediler, ders ve el kitapları bize kavramlar ve kurumlar hakkında cevaplarıyla kılavuzluk ediyorlar.

Cevap verenler olmaksızın, sual soranları farketmek bile imkânsız.

Mehmet Genç Hocamızın " Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi" isimli eseri, "sual sahibi" bir kitap. Sayfaları arasına gömüldüğüm saatler boyunca, bir öteki sayfayı merak ettiren ve özleten niteliği ile bende bir roman zevki uyandırdığını bile söyleyebilirim. Yeri gelmişken Sayın Mehmet Genç'in ilim lisânına edebî bir lezzet ve terâvetle hükmettiğini de zevkle belirtmeliyim. İlmî yayınlara genellikle ârız olan Türkçe kifâyetsizliği ve düşkünlüğü ayrı bir bahis fakat ilmî metinlerin, tabiatı icabı anlaşılmaz ve hatta bâtınî nitelikler taşıdığı yolundaki hüküm tam bir bâtıl itikattır.

Bugünlerde "iktisâdî zihniyet" kavramının râyici hayli yükseldi. İktisâdi zihniyet, iktisattan farklı bir disiplin; dolayısıyla her iktisatçının iktisat zihniyeti konusunda söz sahibi olması beklenemez. Fakat Mehmet Genç'in ihtisasını teşkil eden İktisat Tarihi, ne sadece tarih ne de iktisat bilmenin kifâyet etmediği, tam aksine diğer bütün sosyal ilim şûbelerine yayılmış ilmî dikkat ve disiplini gerektiren bir saha. Nitekim kitapta bu multidisipliner, eski tâbirle "hezar—fen" bakış açısının hâkimiyeti kendisini derhal hissettiriyor ve esere çok başka bir kıymet boyutu ilâve ediyor.

Kitabın girişindeki kısa ve mütevazı hal tercümesinde Mehmet Genç'in 1934 Arhavi doğumlu olduğunu, 1958'de SBF'yi bitirdikten sonra iki yıl İçişleri bünyesinde çalışıp 1960'da İstanbul Üniversitesi'ne geçerek rahmetli Ömer Lütfi Barkan'ın kürsüsüne asistan olarak girdiğini öğreniyoruz. Kısa ama etraflı bir hal tercümesi. Ve kitap, Mehmet Genç hocamızın kendi tabiriyle "araştırma safhaları da hesaba katılırsa 40 yıllık bir çalışmanın ürünü" olarak okuyucuya sunuluyor. Siz bunu 40 yıllık sabrın, cehdin ve dikkatin imbiğinden geçirilmiş bir kemâlat meyvesi olarak da kabul edebilirsiniz.

Kitap beş bölümden müteşekkil: İlk bölüm "İktisadi Dünya Görüşü" başlığını taşıyor ve takriben yüz sayfa tutarındaki bu bölümde Osmanlı iktisadi dünya görüşünün niteliği ve bu zihniyetin nasıl değiştiği hakkında teorik bir izah denemesi sunuluyor. Fazla mübalağa etmeden söyleyebilirim ki, bu bölümde tartışılan meselelerden haberdar olmaksızın ve yazarın çengele astığı sualleri zihnen bölüşmeksizin "Osmanlı" hakkında cümle kurmak bile caiz görülemez. Mehmet Genç, kitabında Osmanlı yayılmasının ve ricatinin iktisadi dinamiklerini tahlil ederken, zaman zaman iktisat dışı faktör ve kavramların da mutlaka hesaba katılması gerektiğini hatırlatıyor; kurduğu teorik çerçevenin en ziyade merak uyandırıcı ve düşündürücü yanı burasıdır. Meselâ, yazara göre Rumeli ve Orta Avrupa toprakları üzerinde Osmanlı ilerlemesinin vuku bulduğu yıllarda Avrupa dünyası, ticaret inkılabını tamamlamış olduğu gibi, Kanuni devrinde bile Osmanlılardan en az beş misli fazla kaynağa sahiptir ve Avrupa bandırası taşıyan filolar bütün dünyayı kuşatmak üzeredir. Üstelik Osmanlılar, fethettikleri yerlerde ortalama nisbetle beşte bir azınlık teşkil etmekteydiler. Öyleyse Osmanlılar, ayağa kalkmaya hazırlanan dev bir kıta karşısında 400 sene hayatiyetini devam ettiren bir kamu idaresi kurabilmeye nasıl muvaffak olmuşlardı? Mehmet Genç devam ediyor: Osmanlıların Avrupa'dan çekilmesinde de kolay cevap verilemeyecek sualler vardır; Avrupa'nın dünyaya iyice hakim olduğu bir dönemde Osmanlı ric'atinin bu kadar ağır cereyan etmesinin sebebi nedir? Yazar şöyle diyor: "Osmanlıların gerilemesi, bana göre ilerlemesinden daha başarılı bir operasyondur, mucizevî bir direnme vardır... Bunu nasıl başardılar? Hem ilerlemeyi, bu kadar kesintisiz bir ilerlemeyi ve ondan sonra gerilemeyi bu kadar yavaş, milliyetçiliğin, endüstriyalizmin, kapitalizmin bütün dünyaya hükmettiği bir dönemde, Veinstein'in yüzde 18 dediği azınlıktaki insanlar, Rumeli'de gayrımüslimleri yönetmeye devam etti. Lejimite, lejimitasyonu (meşru kılınmak, kanuni idarenin yönetilen nezdinde meşru kabul görmesi) sağlamakta çok üstün başarıları oldu. Bu, kurdukları sistemin özellikleri ile alâkalı olmalı".

Peki Osmanlılar nasıl bir düzen kurmuşlardı ve özellikle bu düzenin iktisadi dayanakları ve zihniyeti ne idi? Yazar, birinci bölümde bu suallere gerçekten merak uyandırıcı bir tahlil tarzıyla cevap arıyor; ikinci kısımda "Mali Sistem ve Ekonomi" başlığı ile pür iktisat tarihi analizi diyebileceğimiz ama okuyanların zihninde entellektüel lezzet bırakacak kıvamda 5 makale yer alıyor. "Sanayi, Ticaret ve Esnaflık" başlıklı üçüncü bölümde ise Osmanlı sanayii, iç ve dış ticaret, savaş ekonomisi, esnaf ve devlet ilişkileri, sanayide devletin rolü gibi hâlâ aktüelitesini koruyan meselelerle karşılaşıyoruz. Dördüncü bölümde İstanbul'un Fethi'nin iktisadi boyutu hakkında çok dikkate değer tahliller var. Son bölüm ise, "Diğer makale ve konuşmalar"ı ihtiva ediyor.

Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğu'nda Devlet ve Ekonomi, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2000, 368 s.


Kaynak (Arşiv)