Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

-Gel bakalım Çekirge; sana verdiğim ödevi yerine getirdin mi, eveeet, şimdi söyle bakalım...

-Üstadım, beni sınamanıza gerek yoktur; ezberlerimi tamamladım. İstediğiniz basın açıklamasını elifi elifine tekrarlamaya hazırım; hatta daha fazlasını bile. Meselâ bir konu başlığı veriniz; ben o konuda Sayın Cumhurbaşkanımızın neler söyleyebileceğini % 95 isabetle tahmin edeyim...

-Niçin % 100 değil de 95 çekirge?

-Kelimeler hocam, kelimeler... Seçtiğimiz kelimelerin kadrosu, günün küçük ve büyük olaylarının tesiriyle bir başka eşanlamlı akrabasıyla yer değiştirebilir. Bunun dışında mantığı yüzde yüz tutturacağımdan eminim. Bir yerde "fenâfil Sezer" olduğumu ifade edebilirim.

-Yaa, sana çok ağır bir ceza vermişim demek ki Çekirge; empati, genellikle sempatiye dönüşür. Ezber ise muhakemeyi uyuşturur. Nasıl biraz kendine gelebildin mi bâri?

-Toparlanmaya çalışıyorum hocam ama takdir edersiniz ki ağır bir nekahet dönemi geçiriyorum; eski muhakeme tarzıma dönebilmem belki biraz daha zaman alacak.

-Sahi, durgun ve mükedder görünüyorsun, niçin?

-Az evvel arzetmiştim; günün küçük ve büyük olayları üstadım; hatta sadece küçücük şeylerin anlamlı şekilde tekrarlanması bile zihinde mükedder tortuların teşekkülüne yol açabiliyor. Mâlumunuzdur, seciye dediğimiz şeyi bu gibi tortular oluşturuyor...

-Hmm, ne gibi meselâ?

-Misâl vermek zor değil de mânâsız geliyor üstâdım; misâl vermek kolayların kolayı. Lâf kalabalığını kartopu iken çığ haline getirmek de öyle. Bazen şöyle geriye doğru çekilip bunca lâfın, tavrın, edânın ne mânâya geldiğini gözlerimizi kısarak bir bütün, bir anafikir halinde anlamaya çalıştığımızda görüyorum ki içinde mânidar çok az şey mevcut.

-Vaay, bunlar nasıl lâflar Çekirge; bunlar feylesofâne bakışlar; yoksa sen gizli gizli felsefî metinler mi okuyorsun bakayım?

-Estağfurullah hocam; ne haddime? Sadece selde sürüklenirken ara sıra kıyıya yanaşıp bir ağaç köküne tutunarak olup biteni kavramaya çalışıyorum.

-Ama sel yine de sürükleyip götürüyor değil mi?

-Aynen öyle üstâdım. Kıyılar tenha ve ürkütücü ama selde sürüklenmek ondan daha zevkli geliyor insana. Efkâr-ı umûmiyeden biri olmak sıfatıyla ekseriyetin rûhuna katılmak daha leziz...

-Bilirim evlâdım, öyledir; şimdi biraz olsun beni anlıyor musun?

-Anlamak ne haddime, ama bazen hisseder gibi oluyorum sanki. Sizin gibilerin irâdî yalnızlığını taklit etmek mümkün mü?

-Aferin Çekirge; görüyorum ki dışarıdan cezâ gibi görünen vazifeler, sende hayli olumlu gelişmelere yol açmış; fakat ben seni yine eskisi gibi görmek isterim; bu arada felsefe kitabı filân da okuma, sana yaramıyor, hemen bedbinleşiveriyorsun. Yine selde sürüklen ama dediğin gibi ara sıra kıyıya yanaşıp bir ağaç köküne tutunmayı da ihmâl etme. Selin içinde bulunmak, insanda her an yeni tecellilerle karşılaştığı zannı verdiği için hoş görünür fakat nehrin coşkulu akıntısını kenardan seyredenler, hep aynı şeyi gördüklerini bilirler.

-"Var biraz da sen oyalan" diyorsunuz yani değil mi hocam?

-Bu huyun güzel değil Çekirge; bazen hızla lâubâlileşiveriyorsun ki, bu hiç hoşuma gitmiyor. Sana söyleneni yap ve benim mantığımı taklide çalışma; yoksa seni okuldan külliyen kovmak zorunda kalabilirim.

-Affedersiniz hocam, özür dilerim. Cezâ olarak ne takdir edersiniz bugün?

-Akşama kadar gazete oku, sabaha kadar televizyon seyret ki aklın başına gelsin kerata!

-Hocaam!