Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

“Bir konuşursam ortalık birbirine girer; yer yerinden oynar” türünden dayılanmalara kulağımız ne kadar âşina; bu cümle bir Türkiye klasiği oldu çıktı. Eskiden böyleleri var mıydı bilinmez ama şimdilerde ‘konuştuğunda’ siyasi dengeleri sarsacak kadar çok şeye şahit olanların sayısı şaşırtıcı derecede fazla. Onlar bildikleriyle böbürlenmiyorlar; sadece susuyorlar ve anlamlı sükûtta gündelik hadiselerin akışına ters bir durum var...

Herkesin bildiği açık bir sır; bu ülkede birkaç yıl evvel pek de tekil olduğu ileri sürülemeyecek organize bir politik yolsuzluk skandalı yaşandı. Olup biteni kamuoyu kulaktan kulağa fısıldanan dedikodulardan değil, savcılık ve emniyetten haber alan haber bültenlerinden öğrendi; aralarında ünlü siyasetçi ve işadamlarının da bulunduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı. Yürürlükteki kanunlara göre sürdürülen soruşturma sonunda dosyalar dolusu evrak ve suç delili ele geçirildi; görüntülendi, tutanaklara geçirildi; hatta bu malzemeden hareketle savcılık tarafından hazırlanan bir fezleke TBMM’ye bile ulaşmayı başardı. Türkiye bir yılı aşkın zamandan beri bu hadiseyi konuşuyor.

Bildiğiniz şeylerle sözü uzatmayım, aynı gün hiç görülmedik bir şey daha oldu: Siyasi otorite, bu olayda zanlılardan yana tavır aldı. Soruşturmada görev alan emniyet ve adliye mensuplarını süratle uzaklaştırarak kendilerine karşı darbe yapıldığı iddiasıyla kontratağa geçti. Bütün tutuklular salıverildi, yeni görevlendirilen savcılar tarafından dosyaları kapatıldı, bulunan deliller ‘faiziyle’ sahiplerine iade edildi ve yok hükmünde sayıldı. Kabahat ise, varlık sebebi kanunları uygulamaktan ibaret kamu görevlilerine kaldı.

Açık sır bu. En kilit mevkideki işadamından onun yardımcılarına ve yakınlarına, olaya adı karışan bakanlara ve onların yakınlarına, havuz sisteminin bir ucunda yer alan işdamlarından bürokratlara, partililere, daha da güzeli, ‘hükümete karşı yapılan darbe’den sonra alelacele görevlendirilen adliye ve emniyet yetkililerine kadar bu meselenin gerçek yüzünü bilen ve konuşması halinde hakikaten politik fırtınalar estirebilecek durumda olan çok sayıda insan var.

Hiçbiri konuşmuyor. Olup bitenler esnasında asıl fail olmadığını, daha yukarıdan aldığı emri uyguladığını ileri süren bir politikacı geçenlerde, “Konuşup kendimi savunacağım ama arkadaşlar baskı yapıyorlar.” diyebildi sadece.

Mafya jargonunda bu duruma “Omerta yasası” deniliyor; gerçeği bilenlerin susmak zorunda olduğu bir kolektif korku ve baskı ortamı. Konuştuğu takdirde büyüyü bozabilecek yüzlerce kişinin, illüzyonu bozmamak için suskunluk perhizine girmesi az rastlanan türden bir psikolojik durum; hele Türkiye gibi, “Konuşursam ortalık yıkılır, ona göre...” diye hava atmayı sevenlerin pek yaygın olduğu bir ülkede daha da ilginç.

Bilenler hâlâ susuyor ve bu tabiatta zor rastlanan anormal bir durum; üç vakit mi, beş vakit mi desem, kısa bir süre sonra içlerinden biri konuştuğunda, “senin bildiğin benimkinin yanında solda sıfır kalır” diye kanal kanal gezecek o kadar insan çıkacak ki şaşıracağız! Nereden biliyorum; bildiğimden filan değil; hepimiz gibi ben de açık sırrın şâhidiyim. Delilleri gördük, tapeleri ve onların muhtevasındaki taklid edilmesi imkânsız psikolojik tabloları dinledik; bu delillerden çok daha güçlü ve kesin olanı ise zanlıların, soruşturmanın ilk gününden beri kapıldıkları panikti.

Çok şey bildiği, çok şeye şahit olduğu halde ketum davrananlar sağolsun, onlar sayesinde gündelik hayat eskisi gibi akıp gidiyor.