Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Nüfusu 3 bin. Etrafını sarmalayan yeşil tepelerin kuytusuna gömülmüş minik bir kasaba. “Kasaba” sözüne alınacaklardır Taraklılılar; düzeltiyorum, Bolu’ya bağlı bir ilçe.

Sükûnet ve huzur kelimelerinin ete-kemiğe bürünmüş hâli. Tabiatı mükrim, insanları sâkin ve güleryüzlü, kumaşı asil. “Nerden anladın?” diyeceksiniz; her ilçede bulunması gereken adliye teşkilatının varlık sebebi sorgulanır hale gelmiş bir beldeden bahsediyoruz. Yılda birkaç defa tesadüf edilen ufak-tefek hır-gür için adliye teşkilatına gerek var mı? Taraklılılar, çok iyi anlayabileceğimiz sebeplerle adliyenin kaldırılmasına, komşu ilçelere taşınmaya itiraz ediyorlar. Etsinler. Onları sevimli kılan da böyle ayrıntılar zaten.

Eskiden tarihi İpek Yolu üstünde olduğu için önemli bir uğrak yeriymiş. Modern zamanlar Taraklı'ya merhamet edip onu güzergâh dışında bırakmış. Bilene nimet, bilmeyene ise nisyân gibi görünür. Taraklı, saati 19. yüzyılda durmuş bir belde olmak şirinliğini bu nisyâna borçlu bence. Şehrin dokusu film setini andırıyor. Bu özelliği farkeden ve şehri iyi tanıyan bir reklam filmi yönetmeni, geçen sene konusu Taraklı'da geçen bir tanıtım kuşağı çekti. Reklâmda “Mümkünlü” diye geçen yer, Taraklı.

Biliyorsunuz, bu reklâm filminde Şener Şen de vardı. Çekim günlerinden birinde Şener Şen, sabah kahvaltısı için bir lokantaya gidip çorba ısmarlamış. Ortalık henüz tenha. Taraklı, sanki sabahlara kadar vur patlasın çal oynasın havasındaki bir kıyı tatil beldesi gibi geç yatıp ancak kuşluk vakitlerinde mahmurluğunu dağıtan bir yer. Hatta geçenlerde İstanbul'dan iki işadamı gelip geceyi otelde geçirmişler. Sabah ilk iş, erkenden giyinip kuşanıp sokağa göz atınca şaşırmışlar çünkü in cin top oynamakta. “Acaba darbe mi oldu, sıkıyönetim filan mı ilan edildi?” diye vesveselenip İstanbul'a telefon açmışlar, “Oralarda bir şeyler mi oluyor?” diye...

Ne diyorduk? Şener Bey lokantaya girip çorba ısmarlıyor sabah sabah. Çorbasını yudumlarken Taraklı'nın tanınmış tiplerinden biri Şener Şen'in masasına oturuyor, “Bana da bir çorba ısmarlasana!” diyor. Şener Bey, “hayhay, lâfı mı olur” diyerek çorbayı ısmarlıyor. Çorbasını alelacele içtikten sonra bizimki, “Haydi bana eyvallah” deyince Şener Bey şaşırıyor,

-Yahu niye acele ediyorsun, iki satır sohbet ederdik...

Cevap, “Ismarladığın alt tarafı bir çorba, şimdi de tas kebabı söylemiş gibi sohbet bekliyorsun!”

İstihzâdan, latifeden, şakalaşmaktan anlayan ve haz duyan insanlar bunlar. Kendi aralarında bu tür sohbetin adını “Yalaza” koymuşlar. Benim gibi birkaç saatliğine dışarıdan gelen birisi iseniz farketmeden makaraya sarılıvermeniz işten değil. Hava latif, çaylar demli, sohbet kıvamında, nükteler, hikâyeler birbirini kovalıyor.

Taraklılı Mehmet Bey anlatıyor. Tasavvuftan, kerâmetten, ermişlikten bahsedilen bir mecliste adamın biri sözü alıyor, hayli konuştuktan sonra diyor ki, “Şu an itibarıyla ülkemizde dört büyük velî halen yaşamaktadır. Bunlardan biri filanca, öteki falanca, beriki ise fülanca efendi hazretleridir...”

Dinleyenler, dördüncüyü merak ediyorlar hâliyle lakin dördüncünün adı bir türlü zikredilmiyor. Saflardan biri akıldânelik ediyor,

-O dördüncü sakın siz olmayasınız efendim?..

-Yahu diyor bizimki, bakın şu işe nasıl da mâlum oldu şu kardeşimize, maaşallah, maaşallah!..


Taraklı böyle bir yer işte; yıktırdığınız dede yadigârı evin temelinden çıkan hazine sandığı gibi bir şey. Allah kem gözlerden esirgesin. Önce “Mümkünlü”de geçen reklam filmiyle Türkiye'ye işmar ettikten sonra bu defa ilçenin hemen böğrüne şu günlerde inşa edilmekte olan termal tesisleriyle gündeme gelecek. Şehrin sâkin ve aheste temposunu aksatmayacak bir düzenleme ile tesisleri Taraklı'nın tabii uzantısı haline getirmeye çalışan şirket yöneticileri, ister istemez bir çelişkiyi yaşıyorlar: Bir tarafta Taraklı'nın nüfusunu ve elbette ekonomisini en az iki katına çıkaracak büyüklükte mükemmel bir sağlık tesisi kurarken öte yanda şehir eski ve âsûde günlerle vedâlaşacak!

Bir yanda pırıl pırıl bir termal tesisle iç turizme, büyümeye, daha fazla gelir ve hareketliliğe açılmak; öte yanda eski âhenge bir daha bulmamacasına elvedâ demek. Kolay tercih değil.


Gelişmek, kalkınmak güzel, hele sanayileşme; ama bu bıçağın öteki tarafı da kesiyor: kimlik kaybı, kalabalık, yoğunluk, çevre kirlenmesi, trafik vesaire...

Taraklı'ya geçen hafta sonu Fahri Tuna'nın yürüttüğü “Taraklı Akademi” çalışmalarına katılmak için uğramıştım. O kadar beğendim ve benimsedim ki, “Artık burada yaşayabilirim” duygusu kapladı beni. Akademi çalışmalarına katılan Taraklılı minik gençlerin düzenlediği kapanış konuşmasında bu düşüncemi şöyle belirttim: “İnşallah Taraklı gelişmez, hep böyle kalır!”

Beni anladıklarından eminim.

Eskiler dermiş ki, “Yari güzel olanın başı sıkıntıdan kurtulmaz”. Taraklı, görene ve kadrini bilene “Kırkbir kerre maaşallah” dedirtecek bir inci; ille de kocaya varacak, büyüyecek, gelişecek, serpilecek...


Taraklı Akademi çalışmalarını taçlandıran kapanış töreninde, sayıları fazla olmasa da elli civarında bir dinleyici topluluğuna hitab etmek söz konusu olduğunda, içimde nice yıllardan beri sızıp kalmış durumdaki siyaset canavarının şöyle hafiften kımıldadığını hissettim, o esnada Belediye Başkanı Tacettin Özkaraman'ın bir cenazeye katılmak üzere aramızda olmamasından yararlanarak dedim ki,

-Hoşgörünüze sığınarak, aslında siyaset konuşmamak gereken bu nezih toplantıda bir miktar siyaset yapmak istiyorum. Memleketiniz çok güzel bir belde; âdetâ Allah'ın bir lütfû ve eminim ki siz bu güzelliğin farkında olan insanlarsınız. İçimden burada yerleşip, ömrümün sonraki faslını sizlerle geçirmek geliyor ve bu cümleden olarak önümüzdeki mart ayında yapılacak mahalli seçimlerde belediye başkanlığına aday olmayı düşünüyorum. Ne dersiniz?

“Yalaza”dan bahsetmiştim yukarda; Taraklılılar da işi yalazaya vurduğumu ânında farkettiler elbette. Nâzikâne alkışları, başkanlarından esasen memnun olduklarını yeterince ihsâs ediyordu zaten.

Lâf aramızda Taraklı'ya belediye başkanı adayı olmak ve bu fırsattan istifade ile bir masal ikliminde yaşamak hiç de fena bir fikir değil ama şansımın neredeyse sıfır olduğunu biliyorum. Tacettin Bey, hemşehrilerine başkanlık değil, kardeşlik arkadaşlık mesâbesinde yakın bir insan çünkü.

Lâfı uzattık; gönlümün bir kısmı Taraklı'da kaldı, üstteki fotoğrafı görünce galiba neler hissettiğimi anlayabileceksiniz.