Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Meseleye biraz yukarıdan bakalım; tek tek ağaç ayrıntıları küçümsemeden gözlerimizi kısarak ormanı görmeye ve mânâ vermeye çalışalım.

Cumhuriyet'in ilk anayasası 1924'te yapıldı. 24 Anayasası, kâğıt üstünde vaadettiği "meclis hakimiyeti" prensibine sâdık kalmadı. 1924'ten 1945'e kadar siyasi kuvvet, Meclis tarafından değil, parti, daha doğrusu CHP'nin yöneticileri ve hükümetleri tarafından kullanıldı. Şâyân-ı hayrettir; bu dönemde herhangi bir anayasa krizi çıkmadı. Bu hususa mim koyalım; kriz çıkmaması, anayasanın vaktiyle güzel yazılmış olmasından değil, bütün gücün CHP tarafından kontrol edilmesi sebebiyledir.

Daha anlaşılır bir izahı deneyelim: 1924 Anayasası, hasseten ve husûsen devletin ebediyyen CHP tarafından yönetileceği varsayımı üzerine kurulmuştu. CHP, yapılan ilk düzgün seçimde iktidarı kaybetti ama 24 Anayasası hâlâ yürürlükteydi. Demokrat Partililer, on yıl süreyle CHP için yapılmış bir anayasa ile Türkiye'yi yönetmeye çalıştılar; olmadı, çok partili ortamda CHP'nin on yıl önce kullandığı yetkiler, DP'lilerin elinde sanki dikta yetkileri gibi gösterildi. 27 Mayıs 1960'ta CHP, Ordu, basın ve şanlı Türk üniversitelerinin meşhur anayasa hocaları elele vererek DP'yi devirdiler; kabine üyelerini, meclis grubunu, hatta birtakım düz partilileri bile tutuklayıp enterne ettiler ve yargıladılar ve ülkenin Başbakan'ını astılar. Bu da bir problem çözme biçimiydi ama âdil olmadığı gibi demokratik usullere de aykırıydı.

27 Mayıs yargısı bir komedidir; yine kısaca izah ediyoruz: Darbeciler hükümeti Anayasa'yı çiğnemekle itham ettiler; halbuki 24 Anayasası bizzat darbeciler tarafından ortadan kaldırıldı (İsteyenler 12 Haziran 1960 ve 1 numaralı kanun metnini okur ve kanunun darbeci komiteye "Türk milleti adına hakimiyet hakkını kullanma" yetkisi verdiğini görürler). 24 Anayasası'nı DP değil, MBK ve onun yandaşı anayasa hukukçuları çiğnedi, esasen darbecilerin anayasayı ilga suçundan yargılanması gerekiyordu ama güç darbecilerdeydi. O gün zalimi alkışlamış olmak, Türkiye'nin hâkim sınıflarını ve bürokrasisini zehirledi. Hâlâ normalleşmiş değillerdir ve ifakat süreci içindeler.

Kaldı ki beğenmeyip çöpe attıkları anayasa Atatürk'ün en manidar siyasi mirası sayılmak gereken bir metindir. Atatürkçüler, Atatürk'ün anayasasına hiç saygı göstermediler. Atatürkçülük edebiyatı, bu can sıkıcı hususun es geçilmesinden bu yana meflüçtür. 27 Mayıs darbecilerinin yaptığı 61 Anayasası'nı ise bu defa 12 Eylül darbecileri beğenmedi. 12 Haziran 2010 tarihinde yapılan dar kapsamlı onarım, henüz meseleyi çözmüyor; Türkiye'nin yeni ve bu defa demokratik bir anayasaya ihtiyacı var.

Hâlâ, devletin uzuvları arasındaki yetki ve güç paylaşımından doğan ihtilâfları çözmeye uğraşıyoruz; çözümü güçleştiren demokratik prensiplerdir; Tek Parti idaresi, böyle ihtilâfları, toplumun ruhu bile duymadan halleder, bastırır ve örterdi. Demokratik prensipler vakit alıyor, süreci uzatıyor, oyun bozuyor; şeffaflık, temel haklara saygı, karşı görüşlere hayat hakkı, çoğulculuk gibi "tatsız" vecibelere uyulması da gerekiyor. Biz problem çözerken bu kadar şarta riayete henüz alışamadık; süreç meselesidir, kolay olmuyor, alışacağız.

Bazı arkadaşlar, "Dönüp arkamıza bakıyoruz ki bir arpa boyu yol gitmişiz" diye huysuzlanırken haksızlık ediyorlar; yoo, hayli mesafe kat ettik. Meselâ sevgili darbecilerimizi, Bostacıbaşı'na teslim edip kuşbaşı haline getirttikten sonra parçalarını çöpe atmıyoruz, bilakis AİHM ve Avrupa Hukuku'nun gözetiminde tesis edilmiş yargı kuruluşlarında, usûl hukukuna riayet etmeye çalışarak yargılamaya, bu esnada usule aykırı yolla toplanmış delillere itibar etmemeye, tutukluların savunma hakkına saygı göstermeye çalışmaktayız; bu çabaları yok saymak hakşinaslık sayılmaz. Unutulmasın; bu süreç esnasında siyasi muhalefetin ve basının denetim fonksiyonu çalışıyor. Yüzlerce TV kanalında, radyoda, gazete ve internet sitelerinde en mâkulünden saçmasına kadar her türlü görüş dile getiriliyor. Her şey dört dörtlük müdür? Elbette değildir ama Tek Parti devrine göre, İttihat Terakki iktidarlarına, Padişahlık zamanlarına göre erkler arasındaki dengeyi yeniden tesis etme tarzımızda hayırhah değişiklikler vardır.