Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Birilerinin çıkıp, futbol editörlerinin gündemi yakalamak uğruna her salataya maydanoz olmak heveslerine dur demesi gerekiyor; daha doğrusu futbolun, aslında ait olması gereken yeri dar bularak hayatımızı idare etmeye kalkışmasına hep beraber karşı çıkmamız lazım.

Biri çıkıyor şehit cenazelerinden ötürü ciddi ciddi milli takıma kara forma giydiriyor; bir başkası milli takım oyuncularının prim gelirlerini ebediyyen şehit ailelerine bağışlamaları için vatanseverlik formu doldurmaya davet ediyor. Veyl itiraz edenin haline! Bu konudaki en parlak gelişme ise Roberto Carlos'un, Türkiye'yi birlik ve beraberliğe davet eden mesajı oldu.

Üstad diyor ki: "Bu gibi günlerde ülke birlik olmak zorunda!"

Mesela bizim Tuncay'ın İrlanda-İngiltere arasındaki siyasi ihtilaflar münasebetiyle böyle bir demeç vermeye kalkıştığını düşünün ki, meselenin sakalet ve garâbetini anlayabilesiniz.

Hayır, bu kadar çok önem verdiğimize göre milletçe futboldan biraz anlasak gam yemeyeceğim; futbol zevki ölmüş, ortalık -kulüp başkanından, renkleri için cinayet işlemeye hazır sıradan taraftara kadar- fanatikten geçilmiyor; çoğu kuralları bile bilmiyor ama boğazıma kadar futbola batmışız.

İddia ediyorum; Türkiye'de futbol, kardeşlik ve iyi ilişkilerden çok gerginlik ve kavga ortamına katkıda bulunmuştur; itiraz eden "araştırmacı gazeteciler" yapsınlar dökümünü, görelim.

Şu Trabzon-Sivas maçından sonra gelişen olaylara bakınız; neredeyse iki şehir ahalisi birbirine düşman kesilecek raddeye getirildi; halbuki o güne kadar çok iyi geçinen, aralarında problem olmayan iki şehirdi bunlar. Paylaşılamayan bir üç puan söz konusu imiş. Yerin dibine geçsin üç puan; nedir üç puan, ekmek mi, su mu, bağımsızlık mı, nedir?

Önem sıralaması yapacak kadar geniş ve derin hayat bilgimiz olmadığı için bizi -tabiri hoş görünüz- burnumuza taktıkları çengellerle idare ediyorlar; "nedir bu saçmalıklar, herkes sayıyla kendine gelsin" diyemiyoruz; küçük ve zavallı ilgilerin, mini minnacık ve sefil çıkar ve heyecanların dümen suyunda sürüklenip gitmedeyiz.

Muntazam olmayan fakat tesadüfi de olmayan fasılalarla teröre şehit verdikçe "sınırötesi harekât yapalım" damarımıza basılıyor meselâ; iki hadise arasında nasıl bir illiyet vardır sorduğunuzda bazı yarım akıllılar ilk iş, ne kadar vatanperver olduğunuzu sorgulamakla işe başlıyor.

Kültürümüz yok; olmadığı için bizi heyecanlarımıza, insiyaklarımızla, basit reflekslerimizle idare ediyorlar. Senelerdir Bayram namazlarında dikkat ettiğim bir husustur; büyük camiler hariç, hiçbir mescidde bayram tekbirini aslına, usulüne, bestesine uygun okuyan üç kişi bir araya gelemez; her bayramda yeni yeni garip besteler, çirkin kakofoniler dinler, işimiz bitince savuşur gideriz. "Ne alâkası var?" demeyiniz; kültürsüzlük böyle bir şeydir işte. Itri'nin haşmetli tekbirini ağzını gözünü yarmadan toplu halde okuyamayan bir topluluk, futbol topuyla, basit hamâset edebiyatıyla, çiğ hemşericilik diskurlarıyla kolayca hareket ettirilebilir; nitekim...

Her ilkokulda, her lisede, her askeri birlikte defalarca eğitimini yapmışızdır fakat eğitimli altı Türk kafa kafaya verse, İstiklâl Marşı'nı okuyamaz. O yüzden topluca okumak gereken yerlerde hoparlörde çalınan CD'ye playback yaparız; buna rağmen çıkan ses, kültürsüzlük nişânesinden başka bir şey değildir.

Ama biz o İstiklâl Marşı uğrunda ölürüz; bu gibi mevzularda iyi yaptığımız bir başka şey ise, böyle bir yazıyı okuduktan sonra, "yazarda milli duygular ölmüş; bunun vatanseverliğinden, hatta kanından şüphe edilir" makamında saçmalamaktır.

...

Bayramınız kutlu, ağzınız tatlı olsun efendim.