Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

O görüntüler ekranda mânidar bir sıklıkla üst üste gelmeye başlayınca dikkatimi çekti; terlikten bahsediyorum, hani şu Musullu, Bağdatlı, Kerküklü Arapların Saddam'ın heykeline, büstüne veya resmine hınçla fırlattıkları terlikten.

Gariptir, bizde terlik fırlatmak hanımlara, özellikle annelere mahsus bir tepki biçimidir; yaramazlıkta arsızca ısrar eden veletler, terlikle terbiye edilir. Tamam, iklim sıcak, adamlar bizim gibi pabuç giymiyorlar da ondan terlik fırlatıyorlar; demek ki pabuç giyseler ayaklarından hırsla çıkarıp pabuç fırlatacaklar!

Saddam'a terlik! Tuhaf bir protesto biçimi. Yirmidört senelik hıncı, adamın karaltısı ortadan kalktıktan sonra posterine, heykeline terlik fırlatarak veya düpedüz terliği ökçesinden kavrayarak Saddam'ın yanağına burnuna, neresi rast gelirse yapıştırıveriyorlar. Kültür farkı; aslında anlaşılır olması lâzım ama bir türlü yerli yerine oturmuyor.

Birkaç dakika sonra aynı terlikli adamları, kendi hükümetlerinin resmi binalarından bilgisayar, koltuk, buzdolabı, havalandırma cihazı, ne bulurlarsa arabaya koyup yağmalarken seyrediyoruz. Saddam'ın onca kabadayı, hatta vakarlı propaganda düellosundan sonra halkını yüzüstü bırakıp bir yerlere sıvışmasını andıran bir lâçkalık görüntüsü. İnsan kendi devletinin demirbaşını yağmalar mı? Saddam'ın resmine terlikle vurup hıncını çıkardın; yetmiyor demek ki. Devlet ayrı bir kavram, diktatör başka bir şey. Sırtlayıp götürdüğün Saddam'ın malı mı?

Devlet terbiyesi, devletçilikten, otorite hayranlığından, demiryumruk özleminden farklı bir şey; hatta "devlet şuuru" demek lâzım. Hüzünle seyrederken düşünüyorum: Acaba son Osmanlı birlikleri Bağdat'ı, Musul'u arkalarında bırakıp harap ve bîtab bir halde Anadolu'ya çekilirken, sonradan Irak tebaasına geçecek Bağdatlı bir Arap, terliğini çıkarıp da son bölüğün en arka sırasında kendini sürükleyen Osmanlı neferinin kadite dönmüş sırtına hınçla vurmuş mudur?

Yo, "oh olsun" demek bize yakışmaz; biz Bağdat'ı, Necef'i, Hicaz'ı, terlikli adamların bugün dahi anlayabildiğinden şüphe ettiğim bir başka şuurla bekledik. Diktatörünün gölgesine terlik çeken adamlardan hınç çıkarmak bir başka türlü terlik oyunudur efendim, geçiyoruz.

Oniki gün önce "Kerkük'te fitne vehmi" başlığıyla bu satırlarda yer almış bir hadisenin tekerrürüne ne buyrulur? On sene önceki isyanda Kuzey Irak'ın isyancı Kürtleri, ilk iş Kerkük'ün tapu kayıtlarını çapullamaya girişmişlerdi hani; iki gün önce aynı haberi duyunca, "nasıl adamlar bunlar yahu" diye düşünmekten kendimi alamadım; nasıl adamlar bunlar? Demek ki pek itibar ettikleri ve işbirliği yaptıkları Amerikalı refakatçilerinden çekinmeseler etnik temizlik bile yapacaklar; kâğıt üstünden bakınca hepsi de bağımsız devlet kurmaya pek teşne görünüyor halbuki. Devlet! Irak da devletti iki gün öncesine kadar; nezaketsizlik etmiş olmayayım ama Ürdün de devlet, Lübnan da, Suriye de devlet. Kurması kolay; umumi harbin sonuna doğru Sykes ve Picot, ellerine cetveli alıp Ortadoğu haritasını önlerine çekerek bir sürü devlet kurdular; kurması kolay, devlet olmak zor. Devlet dediğin bir cihetinden gelenektir, kayıttır, hâfızadır, hukuktur, bürokrasidir.

Bakın Bağdat polisine; ülkesinde misafir sıfatıyla bulunan sefaret binalarını bile korumaktan âciz. Boş binadır, belki seninle harp halindedir veya düşmanınla işbirliği yapmaktadır ama sefaret binasında iki tane paslı teneke bırakmış olsa bile koruyacaksın; sana emanettir. Devletsen tabii.

Daldan dala geçiyorum; Saddam'ın heykelleri, resimleri ne kadar zevksiz, ne kadar kaba"saba, sanat tarihi tabiriyle ne kadar "primitiv" öyle? Diktatör egosunun kamu meydanlarına akseden yüzü başka türlü resmedilemiyor demek ki. Sanayi"i nefîse'nin devlet şuuruyla ne ilgisi olabilir ki; var işte, var.

Devlet kurmak için mütemeddin olacaksın en evvel; mütemeddin, yani şehirli, yani hukuku üst değer bilen, yani paylaşmayı bilen, yani işbölümünü bilen, yani meslek sahibi olan. Aşiretten devlet çıkar ama aşiretten devlet olmaz. Tarihin kazanında kaç aşır kaynaman gerek; biz bile bin senedir şurada devlet çatısı altında barınırız, şu "devlet şuuru" dediğim şey, bizde bile kemâline erişmiş değildir: Savaşı protesto edeceğim derken hastanenin kapısını tekmeleyen güruh geldi de aklıma!

"Bugün şâdım yar ağlar benim içün" demiş şair: Hadiseler, Osmanlıların coğrafi mantığını teyid ediyor, ama Cumhuriyet'in coğrafya mantığını tekzib etmekte. Neyine şâd olacağız; bu bâziçede bizler dahi yanmaktayız!