Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Zaman gazetesinin Kudüs muhabiri Kerim Balcı, iki hafta kadar önce köşesinde, "Şeyh Yasin için yazılası on yazı" başlıklı bir makale kaleme aldı; ardından bu yazıya gelen menfi tepkilere cevaben, "Bitmeyen yazı" başlığı ile iki yazı daha yayınladı.

Özellikle ilk yazının, Filistin meselesi hakkında bugüne kadar Türk basınında kaleme alınan en cesur, en açıklayıcı ve en net fikir bildiren metin olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Filistin meselesi, bölgenin karmaşık ve yoğun yakın tarihinin ağırlaştırdığı bilgi eksikliği sebebiyle sokaktaki insanın kolayca künhüne nüfuz edemeyeceği, bu yüzden bilgiden ziyade kanaat sahibi olmaya zorlandığımız bir problem. Yakın zamanlara kadar bu mesele, o devrin TRT jargonuyla "sağcı Müslümanlarla-solcu Hıristiyanların çatıştığı Lübnan iç savaşının muğlak terminolojisi ile büsbütün kavranamaz hale getirilmiş, bir bakıma Filistin'de olup bitenler Türk kamuoyuna sisle gizlenmiş haliyle sunulmuştu. Bu muğlaklık yüzünden Filistin meselesi, yakın zamanlarda din eksenli bir çatışma olarak yuvarlatılmış kanaatler biçimiyle algılanmaya başlandı. Kerim Balcı, Şeyh Ahmed Yasin'in İsrail helikopterleri tarafından otomobilinin havaya uçurulması neticesinde öldürülmesi hadisesini, işte bu gibi yuvarlatılmış kanaatlerden çok uzakta, olayları kendi coğrafyasında yaşayan bir gözlemci sıfatıyla muğlaklığından arınmış, sade ve etkili bir yorumla okuyucularına duyurdu ve yaptığı yorumda, "ne şiş yansın ne kebap" kolaycılığına tevessül etmeyerek bir mânâda büyük risk üstlenmekten çekinmedi. Zaman gazetesinin internet nüshasında söz konusu yazılarına gelen yorumları dikkatle okudum; çoğunluğu itibariyle Kerim Balcı'nın yazılarında ulaşmak istediği hedefin anlaşıldığını gösteren destek mesajlarıydı bunlar ama içlerinde Balcı'nın yorumlarını komplo nazariyeleriyle açıklamaya kalkışarak ucuz suçlamalara kalkışanlar da yok değildi.

Yazar takımı için "suya ve sabuna dokunmak" meselesi, hemen her kalemi eline alışta yüz yüze geldiği vicdani bir muhasebe konusudur. Bir meseleyi ele almanın ve işlemenin birden fazla yolu vardır ve bu yolların bazıları yanlış anlaşılma ihtimâlinin yüksekliği sebebiyle can sıkıcı sonuçlar doğurabilir. Kerim Balcı'yı, işte böyle kritik bir vicdan muhasebesi sürecinde -en azından- kendi doğrularını cesaretle kaleme alma dirayeti gösterdiği, ama netice itibariyle çok vazıh ve aydınlatıcı bir Filistin analizi yazdığı için yürekten tebrik ediyorum. Bu yorumlara kendi imzamı atmak isterdim.

Meselenin bütün boyutlarını kavramak isteyenler, sözünü ettiğim üç yazıyı önlerine koyarak salim kafayla değerlendirme yapmak zorundalar ama birkaç cümleyle özetlemek gerekirse, Kerim Balcı'nın şu anafikir üzerinden muhakeme yürüttüğünü söyleyebiliriz: "Meşru hedeflere gayri meşru vasıtalarla varılamaz. Vasıtaların gayri meşruluğu hedeflerin meşruiyetine de halel getirir. Bu bizim aslî ve asla değişmeyecek pozisyonumuzdur."

Siyak ve sebâkından koparıldığında herkesin cân ü yürekten "evet" diyebileceği bu hüküm cümlelerini Şeyh Ahmed Yasin'in İsrail tarafından katledilmesinden sonra gelişen olayların sonuna koyduğunuzda anlamı birden değişiveriyor. Filistin meselesinin kara talihi, biraz da tabiatındaki giriftlikte ve muğlaklıkta yatıyor. Sis perdesini aralamaya kalkışmak ise dünyanın her yerinde olduğu gibi anlayışsızlık ve önyargıyla karşılaşmak riskini beraberinde getiriyor.

Kerim Balcı'ya kendi adıma teşekkür ve tebriklerimi bir kere daha teyid etmek istiyorum; karanlığa küfretmek yerine minik de olsa bir kibrit alevinin ışığıyla bizlere yeni bakış açıları sağladığı için.