Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Hatırlatmaya gerek yok: Topkapı Sarayı, tarihteki "Osmanlı ve Osmanlılık" misyonunun gözbebeği; elle tutulur bütün hâtıralarının korunduğu ve kayıt altına alındığı dünyanın en gözde müzesi. Dünkü Zaman'ın manşetini teşkil eden "Üstü saray altı harabe" başlıklı haber, Topkapı Sarayı ile kültür hassasiyeti taşıyan kamuoyumuz arasında ne türlü bir irtibatsızlık ve nisyân bulutu oluştuğunun ifşâsıdır ve kimlik meselesi de dahil, son günlerde tartıştığımız pek çok şeyden daha önemlidir.

Kültür Bakanı Atilla Koç, Topkapı üzerindeki hassasiyetini -daha doğrudan bir ifade ile bilgi haline dönüşmemiş sezgilerini- kuvveden fiile geçirirken, son derece isabetli ve alkışlanmaya lâyık bir karar alıp, 20. yüzyılda yetiştirdiğimiz en iyi tarihçilerimizden Prof. Dr. İlber Ortaylı'yı müze müdürlüğüne atayarak ilk adımı atmıştı. Nitekim İlber Ortaylı'nın bu görevi kabul etmesiyle Topkapı Müzesi, kamuoyu nezdinde yeniden bir ilgi odağı haline geldi. İlber Ortaylı, göreve başladığından bu yana geçen dört ay zarfında basın kuruluşlarına müze ile ilgili önemli açıklama ve bilgilendirmelerde bulunarak, Topkapı Sarayı'nın diğer müzelerden çok daha fazla ihtimam, uzmanlık bilgisi, kaynak ve gözetici nazara ihtiyacı olduğunu izah etti. Aksi takdirde müze depolarında yıllardır esas vasfını kaybeden envanter objelerinin perişan halinden asla haberdar olamayacaktık.

Topkapı Sarayı, sadece sergilenen şeylerin sıradışılığı açısından değil, sergilenmek için sıra bekleyen malzeme bolluğu bakımından da sıradışı bir müze. Bütün müzeler için geçerli olan bu durum (depolarda bekleyen malzemenin usule uygun korunması), Topkapı'da zamanla altından kalkılması çok müşkül ağır bir yük haline gelmiş bulunuyor. Kültür Bakanı'nın bu durum karşısında gösterdiği infiali, Topkapı Sarayı'nın makus talihinde yeni bir milat olarak alkışlamak gerekir. Abdullah Kılıç'ın haberine göre bu dakikadan sonra Topkapı Müzesi için maddi imkan kıtlığı artık söz konusu olmayacak ve âcil ihtiyaç öncelikle ve sürekli olarak Topkapı üzerinde yoğunlaştırılacaktır.

Bu noktada sorumlu aramak ve verimsiz tartışmalara girmenin pek de mânidar olacağını zannetmiyorum. Maksad hâsıl olmuş, yurtiçi ve yurtdışında çok geniş bir kitlenin dikkatle izlediği Topkapı Müzesi üzerinde gayet kapsamlı bir devlet operasyonu başlatılmıştır. Bu arada değerli hocamız İlber Ortaylı'nın "Müze Başkanı" sıfatıyla daha geniş kapsamlı bir gözetim, kontrol ve direktif mevkiine getirilmesini son derece isabetli bulduğumu belirtmeliyim. Topkapı Müzesi'nin diğer müzelerden farklı bir idari yapılanma ile yönetilmesi ve korunması gerektiği, böylece Bakanlık katında da nihayet kabul edilmiş bulunuyor.

Gecikmiş ama son derece hayırlı bir adımdır.

Geçmiş dönemlerde görev yaparken depolardaki malzemenin bu derece yıpranmasına yol açan gelişmelerin bir ihmâl, daha kötüsü şuurlu bir savsaklama eseri olduğunu zannetmiyorum. Müzenin geçmiş yöneticileri ve uzmanlarının kerrat ile kaleme aldığı raporların Bakanlık arşivinden çıkması, aynı hassasiyeti eski personelin de gösterdiğini ortaya koyuyor. Müze depolarındaki malzemelerin korunması, çok pahalı ve uzmanlık bilgisine ihtiyaç gösteren, özel dikkatler, özel mekânlar gerektiren karmaşık bir hizmettir. Topkapı Müzesi'nin gerçek ihtiyacı, "birinci derecede devlet ilgi ve desteği" idi ve bu âciliyetin fark edilmesi yüreğimize su serpmiştir.

Bu haberi okuyunca hayıflanmadım; aksine çok sevindim. Başta Kültür Bakanı Atilla Koç olmak üzere Topkapı Müzesi'nin yeniden ayağa kaldırılması ihtiyacına aylardan beri dikkat çeken mümtaz tarihçimiz İlber Ortaylı'ya ve meseleye hassasiyet gösteren basın mensuplarına bir ferd-i vahid olarak şükranlarımı ifade etmek istiyorum. Bu arada kültür meselelerine karşı hassas kamuoyumuzun da Topkapı örneğinde olduğu gibi müzecilik davamıza yönelik dikkatlerinin artarak sürmesini temenni ederim.