Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Siyasi partilerin varlık sebebi, halk arasında mevcut bulunan siyasi eğilimleri temsil etmektir. Bu açıdan bakıldığında siyasi partilerimizin aslında neyi temsil ettiği berrak görünmüyor; çünkü şahsi kanaatime göre Türkiye'de siyasi hayat şu anda siyasi içtihatların temsilinden çok bizatihi siyasetin, siyasi iklimin varlığı-yokluğu üzerine kilitlenmiş haldedir. Doğrusu bu durumda partilerimizin siyasi içtihat ve üslupları, ayırt edici vasıf olmaktan çıkıyor.

Sağ-sol polaritesi hayli zamandır anlamını kaybetti; anlamlı olduğunu sandığımız dönemlerde bile sağ-sol polaritesi gerçek ve tabii bir kutupluluğu ifade etmiyordu; onları "idrakimize giydirilmiş deli gömlekleri" olarak sırtımızda bulduk ve sahih olmadıklarını anlamak için hayli yüklü bir bedel ödedik. Bugünün siyasi partileri arasında sağ-sol kriterine göre değerlendirme yapmak neredeyse imkansızdır. İlerici-gerici polaritesi de Meşrutiyet'ten beri kullanılan; ama örtüsü altında kimseyi barındıramayan bir uydurma sığınak oldu; öyle ki, siyasi hayatımızda bu polaritenin içtihat ve meşrep bildirmek yerine sadece tahkir sıfatı olarak kullanılması bile yeterince manidardır. Keza dindar-laik kutuplaşmasının da Türkiye'de siyasi içtihat ve meşrep belirtmediği ortadadır çünkü "din", laik olduklarını ileri sürenlerin de kendi ölçülerinde sahip çıktığı bir kavram; diğer yanda laikliği, demokratik kültürün kullanışlı araçlarından birisi olduğuna samimiyetle inanan dindarların sayısı azımsanamaz ölçülerde.

Bugünün siyasi hayatı işte gibi kavramlar etrafında toz-duman çıkarılmasından ötürü bir türlü berraklık kazanamıyor: Bugünün siyasi davranışlarının ardında yatan gerçek saikler, siyasi tercihlerden ziyade romantizm, inatlaşma, intikam, manipülasyon ve savunma içgüdüsü gibi aslında siyasi olmayan reflekslerden ibaret; siyasi içtihat bakımdan birbirinden ayırt edilemeyen birkaç partinin siyasi yelpazede yan yana durması, ilerici etiketli partilerin gerici argümanlardan medet umması, muhafazakar diye adlandırılan partilerin modernist retoriklere bel bağlaması, dünün enternasyonalcilerinin globalleşme vakıası karşısında kirpi gibi dertop oluvermesi gibi garabetler ancak öyle açıklanabilir.

Türkiye henüz siyasi içtihat ve meşrep mücadelesine şahit olmadı; yaşadıklarımız, olsa olsa normalleşme sürecidir; Türkiye henüz, üzerinde siyasi meşrep ve içtihatların sahih bir rekabet ortamı içinde yarışabileceği bir kalıcı ve sağlam bir zeminin arayışı içindedir. Mevcut partiler, mevcudu aksettirmiyor; ideolojik partiler kendi zeminini bulamamaktan muzdarip, kitle partileri ise aslında seçmenin yönetime yakınlaşma gayretlerine tercüman olabiliyorlar. Fikirleri tartışmıyoruz; fikir tartışması, sağlam ve istikrarlı zemin üzerinde, sahih kavramlarla ve sahici arayışlarla yürütülebilir bir cehddir. Siyaset arenası fikri ihtilaflardan ziyade güç ve çıkar reflekslerinin mücadelesine sahne oluyor.

Bu herc ü mercin içinde, bize daha çok hayrı dokunacak bir gerçeğin vuzuha kavuşması beni ümitlendiriyor. Siyasi veya ideolojik sıfatların artık pek de manalı görünmediği şu vasatta çok daha kalıcı ve manidar unsurlar belirginleşmeye başlıyor: Hakikate karşı vefalı olmak, güvenilir, "emin" ve metin bir şahsiyete sahip olmak, adalete riayetkar bir vicdan taşımak, sevginin ve kardeşliğin ehemmiyetine kail olmak, farklılıklara mütehammil ve hürmetkar bulunmak, "karşı tarafı" da saygıdeğer bir muhatap kabul etmek, geniş manasıyla hukuka itibar etmek gibi temel insani vasıflar artık -ağır aksak da olsa- sathi ve sun'i siyasi sıfatların önüne geçmeye başladı. Siyasi kimliklerin derununda, -o kimliğe hiçbir şey borçlu olmaksızın- muhafaza edilebilen insani değerler, bugün çok daha iyi anlaşılabiliyor. Siyasi, idari, içtimai, iktisadi manada bir "şey" olmadan evvel insanın sağlam bir karakter taşıması gerektiği, düne nispetle bugün herhalde daha çok paylaşılan bir vasıf haline geldi.

Denizler, dalgalanmadan durulmuyor; Türkiye'de sahici siyaset ikliminin şartları küçük kıpırtılarla da olsa tekevvün etmeye başladı.