Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Bugünlerde bazı gazete köşelerinde İslâmcılarla Liberallerin birbirlerini üç talâkla boşadığına dair yorumlar, kahırlar, ilençler yer alıyor. Lugâtsiz bir fikir hayatında okur-yazar takımını niteleyen her etiket aslına sadakatten yoksundur; bunlara, gündelik tercihlere göre değişen geçici eğilimler demek daha doğru.

Liberal olduğunu zanneden birisi, kendi Liberalizm anlayışını târif etmek için bir kesekağıdı dolusu lâf üretmek zorunda; aynı sıkıntı İslâmcılar, Sosyalistler, Milliyetçiler, Sosyal Demokratlar için de geçerli. Her etiket, bir yığın benzemezi ancak üstünkörü tarzda niteleyebiliyor. Lugât yoksa vuzuh da yoktur; hangi İslâmcılar, hangi Liberallerle vaktiyle akd-i nikâh etmiş de bugün mânâsız bir tereke kavgası içinde birbirlerine çıkışıp durmaktadırlar acaba?

Ancak uyanma vaktine doğru görülen rüyaların hatırlanabildiğini söylerler. 11 Eylül öncesinde global değerler olarak takdim edilen insan haklarına dayalı çoğulcu ve şeffaf hukuk devletinin müşterek bir insanlık normu olduğu yolundaki inanç, Türk aydınları arasında hayli yoğun bir iyimserlik yaratmıştı. Bu güzel rüyayı hatırlıyoruz çünkü, daha 10 Eylül'de bile görmeye devam ediyorduk. Doğrusunu söylemek gerekirse bu, mümkün olabilecek en iyi birlikte yaşama âdâbı idi fakat bir kusuru vardı; bu âdâb, varlığını ve istikametini dünyanın egemenlerine borçluydu. Güçlülerin iyiliği, gücün tabiatına göre tesadüfî bir haldir; güvenemezsiniz. Nitekim bu gibi değerlerin sahibi ve müdafii mevkiindeki Amerika, 11 Eylül'den sonra önceki diskurunu tamamen değiştiren yeni bir değerler dizisi üreterek alelacele uygulamaya koydu. Bizdeki Liberallerle İslâmcıların saç saça baş başa kavga etmesinin başlıca temel sebebi, ABD'nin diskurundaki ani değişikliktir.

Amerika ve onun Avrupalı ortakları, Afganistan'daki varlıklarını insan haklarına dayanan eski (dünkü) global değerlerle izah edemiyorlar; yeni durum yeni bir izah gerektiriyor ve bu yeni izah, bombardımandan önce bütün dünyaya duyuruldu. İnsan hakları yaklaşımını fazlaca barışçı (passivist) bulan Amerika, yeni değerler dizisini ilan etti. Artık bütün ilişkiler, bir tarafında barışı ve demokrasiyi (!) korumak için çıplak güç kullanmaya karar veren Amerika'ya karşı onun düşmanlarının teşkil ettiği bir değerler ıskalasında gözden geçirilecektir. "Evet, biz temel haklardan yanayız ama İslâmcılar da artık kendilerine çekidüzen verseler iyi olacak." akıldâneliklerinin temelinde, yeni evrensel değerlerin dışında kalmaktan ürken ve hatta ürküntüsünü, "Amerika'nın Afganistan'a müdahale etmesini niçin desteklediğini" belirten yazılarla açıklamak ihtiyacını hisseden bir kısım aydınımızın tedirginliği yatıyor zira Amerika'nın biçtiği yeni yorgan, ne yazık ki herkesin ayağını ısıtacak kadar şümullü değil.

Bu bir kısım aydınımızda görülen ani rota değişikliğini "dünya ahvalinden haberdar olmak" ve ona uygun davranmak ihtiyacı ile izah edebilir miyiz? "Aydın", dünyayı değerlendirirken eyyama göre değişmeyen doğrularını kriter kabul eden ve o noktadan kuvvet alan bir düşünce adamıdır. O doğruları nedense hep Atlantik ötesindeki kişi ve kuruluşlar tayin ediyorsa, böylelerine aydın değil de meselâ, "Majestelerinin Aydını" gibi bir başka sıfatla nitelemek daha doğru olacaktır. Lügati olmayan bir fikir hayatında kimin ne kadar "bilmem neci" olduğu hakkında ölçü yoktur. Daha düne kadar kendini Liberal diye tanıtan kalemlerin iltifatında ve hatta işaretinde meşruiyet arayanların, şimdi kendilerini ne kadar yalnız hissettiğini tahmin edebiliyorum. Bu şamatalı boşanma hadisesinin öteki aktörü mevkiindeki "İslâmcılar"a gelince, kendi fikriyatlarında bulmadıkları meşruiyeti, "yol arkadaşları"ndan tedarike kalkıştıkları için esasta zihni bir zaafiyet içinde bulunduklarını fark etmişler midir bilmem? Ümid edilir ki bu gülünç boşanma, sadece tarafeyn için değil, bütün fikir hayatımız için uyanışa ve bir "duruş vakarı"na vesile olur.