Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Eski Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Şener Eruygur, ilginç bir beyanda bulunmuş, "Atatürkçü örgütlerin güç ve enerjilerini birleştirmeleri gerektiği"ni ileri sürerek "kendi içine kapanmış, sadece üyelerini mutlu eden küçük ve ayrık düşünce merkezleri, Cumhuriyetimizin can çekişmesine derman olamaz" demiş.

En evvel şu "Cumhuriyet can çekişiyor" lâfı üzerinde duralım; teknik bir ayrıntı gibi duruyor ama esasa dair aslında; niçin devlet değil de Cumhuriyet? Cumhuriyet, rejimin karakteristiklerinden sadece biri; Cumhuriyeti, devletin yerine ikame edilebilir bir şey olarak görmek ve öne çıkarmak son yıllarda hayli sık tekrarlanan bir retorik ısrarı olarak dikkat çekiyor. Bunun bir obje kayması olduğunu ve olur olmaz yerde kullanıp duranların meseleye bu boyutuyla bakmayı pek düşünmediklerini zannediyorum. "Efendim Cumhuriyet ile devleti kasdediyoruz" denilmemeli; devlet devlettir. Kelimelerin önemi var; dilde, "ha şu ha bu aynı kapıya çıkar" lâçkalığının önümüze koyduğu faturaların hâlâ farkında değiliz. Cumhuriyetle devlet arasında "devlet" kadar fark vardır, anlayana tabii!

Geçiyoruz; Eruygur Paşa, mefhumun muhalifinden hareketle Cumhuriyet"e -ki bence yanlış, "devlet"e demeliydi- ancak Atatürkçü örgütlerin sahip çıkabileceğine dair ön kabulden hareketle bu kabil kuruluşların bazılarına eseflerini yolluyor; bu mantık hatası daha vahim ve ne yazık ki böyle düşünen muvazzaf veya emekli ordu mensubu hiç de az değil. Bir devleti koruyan veya ayakta tutan şey, başlarına "Atatürk, Kemalizm, Milli Mücadele, Milli Müdafaa" gibi isimler ekleyerek ne derece sivil oldukları hayli su götürür dernekler veya vakıflar kurdurup, en hakiki ve su katılmamış Cumhuriyetçileri, Atatürkçüleri ve Kemalistleri buralarda bir araya getirmekten ziyade devletin, kendi varlık sebebini teşkil eden toplumu ile hayırhah ilişkiler kurmasıdır. Bu tezin aksinde ısrar, neticede Eruygur Paşa"nın sözlerini andırır tarzda şikayetlerin artmasına yol açar ve olan da budur zaten; Paşa"nın konuşmasını bu bakımdan mânidar ve temsil edici bulduğumu belirtmeliyim.

Bugünlerde saflar ayrışmaya başladı ve öyle zannediyorum ki, kimliklerini "Türk"ten ziyade "Türkiyeli" diye tarif etmeyi tercih eden okur-yazar zevât, sanki bugünden yarına Avrupa Birliği"ne girecekmişiz gibi, dudak uçuklatıcı ultra liberal ve AB ülkelerinde bile tatbiki gayrı kabil aykırı fikirler seslendirmeye başladılar; Paşa bu gürûhun medyatik ve artistik üstünlüğüne bakıp Atatürkçü, Kemalist, Cumhuriyetçi "cemaat"in pek cılız kaldığına kail oluyor. Bu kanaat bence doğrudur ama Paşa"nın seslendirdiği bu fikirler, bizzat kendileri tarafından şerhedilip sebepleri tahlil edilmedikçe sızlanmadan öteye varmayacaktır. Her şeyden evvel devleti sahiplenmenin, ona sempati duymanın sadece sivil-asker bürokratlar veya onlara yakın kimselerin zihnen medâr olabilecekleri bir hâl olduğu kanaatini bir kenara bırakmak gerekiyor. Bu devlet dünden bugüne daima, toplumun en sıradan ve basit fertlerinin teşkil ettiği topluluk tarafından benimsendiği ve sahiplenildiği için ayakta kaldı; o basit ve sıradan insanların siyasi kültür birikimi öyle davranmalarını söylüyordu ve onlar da öyle yaptılar. Onlar Müslüman, Alevi, Boşnak, Ermeni, Kürt, Abaza, Süryâni veya Şii kimliklerinin üstünde devleti "ulu"l-emr" bildiler; doğrudur-yanlıştır başka, lâkin devleti cumhuriyet sıfatına hapsedip onu dahi, en halis taraftarları nizamiyeli kampüs ve kışlalarda yaşayan bir topluluk olarak değerlendirmenin âkıbeti bugün ucun-ucun görünmüştür.

"Atatürkçü cemaat" mensupları, "neden bahsediyor bu adam yahu?" diye merak ederlerse, dünkü Zaman"ın 5. sayfasında yayınlanan, "6 gün sonra terhis olacaktı, şehit olduğu haberi geldi" başlıklı yazının derûnunu okuyabilirler.