Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Gündem, fokur fokur kaynayan haberlerle dolu. Fransa'daki şiddet olayları, AİHM'nin başörtüsü kararı, Şemdinli hâdiseleri, Van'daki intihar meselesi, spor yönü unutulan İsviçre maçı, KKK'nın brövesindeki Atatürk amblemi vb. Her kafadan her türlü sesin yükseldiği bir curcuna atmosferindeyiz.

Böyle havalarda hadiseleri kuşbakışı irtifâından gören değerlendirmelerine ihtiyaç var. Meseleleri birbiriyle bağlantılı saymazsanız her haber başlığı, kendi içinde yoğun miktarda tartışma şehveti ihtiva ediyor. En kolayı, bir başlık seçip veryansın etmek.

Bazen olur; hadiseler tesadüfi bir mantıkla yükselir, öbeklenir ve kamuoyunun zihninde "üç aşağı beş yukarı" cinsinden bir intibâ oluşturur ama bana göre son on gün içinde cereyan eden hadiseler tesadüfi bir yoğunluk eseri imiş gibi görünmüyor. Bu değerlendirme biçimi yanlış da olabilir; öyle olsa bile hadiseleri değerlendirirken genellikle -ne yazık ki maraz haline gelen- yanlış tepki vermekte ısrar edişimiz mazur görülemez.

Eğer olup bitenler tesadüfi bir yoğunluğun eseri değilse, birileri tezcanlı yorum ve tepkide bulunma zaafımızı gayet verimli tarzda işletiyor demektir.

AİHM meselesinde hükümet kanadı tutarlı bir felsefi duruş sergileyemedi meselâ. Felsefî duruş, günübirlik değil, genel esaslar, kurumlar ve olaylar göz önünde tutularak bir tarz-ı hareket çizmeyi gerektirir. Kararı ben de beğenmedim ama Leyla Şahin'in şahsında bir iç siyaset meselesini Batı vicdanını temsil eden uluslararası mahkemeye götürmekten fayda uman zihniyetin safderunluk derecesi hiç tartışılmayacak mıdır?

Van hadiselerinde mağdurla gaddar, müttehim ile müddei, sanıkla davacı safları birbirine karışmaya başladı. İktidar sadece kurumları değil, olayları, krizleri ve sürpizleri de yönetecek basiretin temerküz ettiği bir mevkii olmalı değil midir?

Fransa'daki şiddeti Fransa'nın başörtüsü aleyhtarı laikçi tutumuna -kısmen de olsa- hamletmekte ben siyâsi ferâset görmüyorum. Bilgi yoksa yorum hakkı doğmaz.

Şemdinli'de olup bitenler ise, basına aksettiği kadarıyla, ilkokul müsameresini andıran, kabaca ve acemice kurgulanmış bir tezgâh eseri olduğunu hatırlatıyor. Bu hadise sebebiyle Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, uzman çavuşundan en büyük komutanına varana kadar nasıl sistematik bir tarzda yıpratıldığını hayretle izliyoruz. Bölgeye giderek değerli bir "haber izlenim" yazısı kaleme alan Zaman muhabiri Ercan Gün'ün dün yayınlanan değerlendirmesinden bir pasaj aktarmanın tam yeri: "İlçedeki yüzlerce genç Kuzey Irak'ta Selahaddin şehrindeki üniversitede okuyor. Türkiye'de lise mezunu olan ve Irak'a sınır olan yerlerde yaşayan gençlere üniversiteler sonuna kadar açık tutulmuş. Üstelik Barzani tarafından aylık 100 dolar burs ile ödüllendirilmişler."

Bu ayrıntı öteki gazetelerde yok; işin ucunun nerelerden ve ne zamandan beri kaçırılmış olduğunun en çıplak fotoğrafı değil midir?

Bugün oynanacak milli maça gelelim; herkeste "hele şu ikinci maçın sonucunu bekleyelim" havası var. Sonuca göre tenkid bıçakları ya bu geceyarısı çekilecek veya kınına konulacak. İsviçre takımına havaalanında reva görülen tepki, ayıp sınırlarının da ötesinde. İnşallah köpürtülen "milli galeyan", elenmekten daha feci sonuçlar doğurmaz.

KKK'nın bröve değişikliği meselesi, işte böyle dumanlı bir havada, eskiden beri askerden çok askerci kesilen çevrelerin aniden ordu üst yönetimine açık târizlerde ve imâlarda bulunma gösterisine dönüştü. İlginç.

Hadiselerin bizatihi kendisinden çok yankılanma biçimi ve uyandırdığı tepkileri üsluplaştırmak problemiyle yüz yüzeyiz. Tâbi kaldığımız haber yoğunluğu ve yorum kargaşası, ancak daha yüksek irtifâlardan sezilebilecek bir dönüşümün ayak seslerini imâ ediyor. Ancak o bakış açısından meseleleri gören, öngörebilir.