Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

"Alanya müftüsü bile 'Tecavüz insanlık suçudur; turizmi baltalar' fetvası verme ihtiyacı duyuyor" cümlesini bir Hürriyet haberinden aldım. Haberde müftünün adı yok; doğru olup olmadığını da bilmiyorum ama rejimin Diyanet'e bakışını tek karede çerçeveleyen bir cümle. Haberdeki "bile" kelimesine dikkatinizi çekerim: "Alanya müftüsü bile..."

Cuma namazını kılmaya giden cemaatin potansiyel tecavüzcü sayıldığı imâsını geçiyorum; resmi bakış açısı böyledir. Cemaate "kumar oynamayın, içki içmeyin, orman yakmayın, turistlere tecavüz etmeyin" diye va'z ü nasihatta bulunulması âdeti, çerçeveyi yaldızlıyor. Hesap şu, tecavüzcülerin yolu nasıl olsa camiden geçer; o esnada müftü efendi, "tecavüz etmeyin, günahtır; üstelik turizmimiz de on paralık oluyor" der ve tecavüz olayları sona erer!


Bir başka "yaran" söz: "Bu Zana, AB'ye yakışır!"

Hesap şu: Bir tarafta dağa çıkıp yeniden eşkıyalığa soyunan çeteciler varken biz ılımlı mesaj veren aklıbaşında insanları destekleyelim; güzellik olsun, şirinlik fırsatını kaçırmayalım!

Yakışır, yakışır!..


"Silahlı güçlere siyaset yolu açılsın" cümlesi ise bir siyasi partinin genel başkanına ait. Bilerek veya bilmeyerek "ateşkese uyulsun" diye fetva verenler de aynı familyadan. Hele mânâsını bile düşünmeden "barış" lâfını eveleyip geveleyenler yok mu?

Bu laflar siyasi hukukun kavramları, hatta diplomatik tabirler: Barış, ateşkes, silahlı güçler... Hayrola, yeni bir Mudanya mütârekesi mi imzalıyorsunuz? Söyleyenler söylüyor da, dinleyenler nasıl dinliyor; üstelik mütebessim bir çehre, beşüş bir yüz ifâdesi ile, "yaa çok iyi olur, savaştan patırtıdan herkes usandı" yaklaşımları...

"Şehit kanları daha kurumamışken" edebiyatı yapacak değilim ama bu sözleri bilerek veya bilmeyerek telaffuz edenler suları yokuşa akıtmaya uğraşıyorlar.


Petkim'i, Telekomu'u bile özelleştirebilirsiniz ama devleti özelleştiremezsiniz; eşkıyaya politikacı muamelesi yapmaya kalkışan bir devlet, kendi meşruluğunu tartışmaya açmış demektir. Meselenin halk vicdanında ne türlü yaralar açtığından haberiniz yok sizin. Yaptırınız bir kamuoyu yoklaması bakalım; % 34 ne diyor bu işe?

Hayır efendim şahinlik filan değil bu; suçlu suçunu bilecek, adalet dağıtan âdil olacak, devlet ise kendi raconuna evvela kendisi itaat edecek. Karşınızdakiler uyduruk Yassıada duruşmalarında yüzlerine tükürülmüş DP'li maznunlar değil; devlete bıçak çekmiş, senelerce düzenli ordu güçleriyle, polisle jandarmayla vuruşmuş ve üstelik o günlerde, "Türkiye'nin bir kısmını değil, tamamını istiyoruz" diyen güçler. "Kalplerini kazanalım, AB'ye de şirin gülücükler dağıtalım" niyetiyle tavize başlarsanız ardı gelmez.

Pişman olanı affetmek vardır ama sınıfın en yaramazını mümessil yapmaya kalkışmak başka bir şey. Ne pişmanlığı, pişmanlık kanunları fermuara döndü bu ülkede!


Bir başka entel budalalığı daha; "töre cinayeti" diye bir kavram üretip oradan geleneklere saldırmak.

Cehaletin adı ne zamandan beri töre olmuş ki geleneğe burun kıvırıyorsunuz; cinayet ayıplanır, cehalet lanetlenir ama Şişli'deki ambiyanslı ofislerin yumuşak koltukları ısıtılırken geleneğe töreye çemkirilmez. "Nedir töre" diye sorsanız kem-kümden öte lâf edemez ama iş medya maydonozluğuna gelince...


"Karar hukuki idi ama siyasi sonuçlar doğurdu" cümlesi de yarıyor ortadan. İlk düğmeyi doğru ilikleyeceksiniz yoksa böyle "mırın-kırın" etmek zorunda kalırsınız. "İlk düğmeyi doğru iliklemek nedir" diye merak edenler, İlber Ortaylı'nın "Osmanlı Barışı" isimli eserindeki "Tarihi temeliyle hukuk eğitimimiz ve adliye mesleğimiz" makalesinden (Ufuk Kitap, 2004, s. 166) işe başlayabilirler meselâ.