Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Taş ocağında çalışan işçilerin kullandığı dövülmüş som çelikten ağır manivelalar vardır. Kaya blokları dinamit sığacak kuturda derin delikler açıldıktan sonra infilak ettirilir. Patlamanın tesiriyle kopan parçaların halli kolaydır. Çatladığı halde ayrılmayan büyük kaya kütleleri işte bu manivela yardımıyla yerinden sökülür.

Hocalarımız bize, "sosyal ilimlerde benzetme kullanmak, hadiseler arasındaki ilişkinin tabiatını kavramayı güçleştirdiği için yanlıştır" diye öğretmişlerdi. Bu tip teşbihlere yine de sıkça müracaat olunur. Meselâ günün hadiseleri çalkantılı bir denize benzetilir; toplum bir gemidir, hükümet ise geminin kaptanı vesaire. Meseleyi ortalama seviyede kavratmak bakımından faydası âşikâr ama ilânihâye teşbihlerle sosyal ilimlerde mesafe alınmaz; ne toplum bir gemiye benzer, ne de hükümetler kaptandır!

Ama bu manivela benzetmesi, meseleyi kısaca özetlemesi bakımından bana kullanışlı göründü. Gazeteler Kırgızistan'daki iktidar değişikliğine "kadife devrim" sıfatı yakıştırıyorlar. Devrim olmasına devrim ama o kadar da vahşi değil; Kadifeden! Bize kadife gibi yumuşak intibaını veren, kağıt üzerinde müstebid gibi görünen otoriter bir yönetimin halk ayaklanmasıyla devrilerek, yerine demokratik değerlere, serbest ve hür seçimlere, şeffaf kamu idaresine, temel haklara, serbest basına inanan bir yönetimin geliyor gibi görünmesi ve olup bitenlerin kan dökülmeden gerçekleştirilmesi.

'Manivela nerede?' diye sorarsanız, "Kırgızistan muhalefetine meşruluk kazandıran ideolojik avanadanlıklardır" cevabını vermek gerekir, yani tek kelimeyle demokrasi. Berlin duvarının eleğe döndüğü gün büyük patlama gerçekleşmişti. O hengâmede Rusya'ya karşı istiklâlini ilan eden devletleri, patlamayla yatağından kopan büyük kayalara teşbih edebiliriz. Patlamanın şiddetiyle sarsılan, çatlayan ama ana kütleden ayrılmayan büyük bloklar, şimdi demokrasi manivelası kullanılarak çürük diş gibi teker teker yatağından sökülüyor.

Haberi duyduğum an, "Orta Asya'daki Amerikan üslerinden Kırgızistan'da kaç tane var acaba?" diye düşünmüştüm. Dış siyaset yorumcuları Kırgızistan'daki ayaklanmanın sonuçlarını Gürcistan ve Ukrayna'daki benzerlerinin devamı saydılar. Bu mantığa karşı çıkmıyorum ama bana göre Afganistan, Irak ve Suriye'de olup bitenlerin devamı gibi görmek daha gerçekçi, moda tâbirle daha bir "reelpolitik tahlil"dir.

Garip bir çelişkiyle yüz yüzeyiz. Irak'ta olduğu gibi dikta rejimleri devrildikçe ABD'nin nüfuzu artıyor; daha doğrusu demokrasi gitgide "Amerikalı" bir muhtevaya bürünüyor. Bütün ömrümüz demokrasinin faziletlerini dinlemek ve savunmakla geçti ama onun bir manivela, bir küskü gibi kullanılarak Amerikan çıkarlarının dünya çapında inşâsına hizmet eden bir âlet görüntüsüne bürünmesi, "mevcut rejimlerin en iyisi" olduğu efsânesini gölgeliyor, ona "Alamerikan; Amerikan tarzı" bir çehre veriyor.

Amerika rakiplerini demokrasiyle sindiriyor; düşmanlarını serbest seçimlerle tepeliyor, kararsız dostlarını "halkların kendi kaderini tayin hakkı"yla korkutuyor. Irak'ı göz göre göre nâhak yere işgal ettiği halde, kavmini Kızıldeniz'den sâlimen geçirmiş Hz. Musa edâsıyla davranıyor ve suçluluk psikolojisine kapılmıyor. Necip Fâzıl merhumun "yoğurda saplanan bıçak" teşbihinde olduğu gibi demokratik bir üflemeyle yıkılıveren Asyatik despotizmler, neticede ABD stratejisini tahkim eden müttefik ve demokrat ülkeler şeklini alıveriyorlar.

Amerika'nın hattat kalemi gibi ustalıkla kullandığı "demokratik küskü", Rusya'yla Çin arasındaki jeopolitik çatlağa girdi ve ilk hamlede Kırgızistan'ı kopardı. Üç vakte kadar bölgede Batılı tarz demokrasi ile teşerrüf etmesi beklenen otoriter rejimlerin de kulağına kar suyu kaçtı.

Olup bitenler, Fransız İhtilâl-i Kebir'inin ikinci safhasıdır ve Amerika'nın elinde, demokrasiden daha tahripkâr bir kitle imha silahı yoktur.