Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

"Ne zaman bilemem; ama günün birinde âniden vukû bulan bir başka kazâ sonucunda, 2 Temmuz meselesinin gizli örüntüleri ve ilişkileri 'tesâdüfen' açığa çıkacak gibi bir beklenti içindeyim; öyle olması gerekir.

Hadisenin evvelini, vukûunu ve sonrasını yaşamış biri olarak 2 Temmuz'un asla bir tesâdüf olamayacağı inancı yerleşti bende (...) 'Hakikatlerin günün birinde gün yüzüne çıkmak gibi bir huyu vardır.' derler ya; cümleten o günü bekliyoruz."

Yukardaki paragrafı, geçen sene bu sütunlarda yayınlanan "Tam sekiz saat süren bir kazâ"nın 6. yıldönümünde" başlıklı yazıdan aldım. Dün, 7. sene de doldu; yine aynı beklenti içindeyiz. Aradan geçen bir yıl zarfında Sivas davası sanıklarından 33 kişi, bilmem kaçıncı kere yeniden idama mahkûm edildiler. Türkiye'de bundan sonra idam cezasının fiilen uygulanmayacağı o kadar yaygın bir kabul haline gelmiş olmalı ki, gazeteler 33 idamlı bir mahkeme kararını birkaç sütunla geçiştirdiler. Oysaki 33 kişinin idam hükmünü kesinleştiren bir karar "Tanganika Krallığı"nda bile cereyan etmiş olsa ânında bütün dünyanın ilgisini çekerdi.

Hukuk devletinde yargı kararlarının üstüne çıkabilecek hiçbir merci yok; âmennâ! Ne var ki hukuk sistemimizin işleyişinden ülkenin en muteber yargıçları bile şikâyetçi. Mahkeme kararına saygı, "usûl"e de saygıyı gerektirir; ama 7 senedir süren bir yargı süreciyle karşı karşıyayız. Konu ne olursa olsun bir hukuk meselesinin sırf 7 sene sürmesi bile vicdanları rahnedâr ediyor. Peki, 33 idamlı karar, velev ki ertesi gün infaz edilmiş olsaydı devlet yetkilileri, "bu korkunç cürümün failleri işte bu 33 kişiydi, cezalarını buldular ve adâlet tecelli etti" diyebilirler miydi; zannetmiyorum. Tahminim odur ki amme vicdânı da 2 Temmuz faciasının bütün faillerinin şu anda hapishanede bulunan 33 idamlıktan ibaret olmadığı yönünde belirmektedir.

Bu 33 kişiden birini bile şahsen tanımıyorum; ama değil Sivas, ülkenin herhangi bir yerinde, herhangi bir zamanda bir araya gelmiş 33 kişinin, böyle geniş çaplı bir faciayı tasarlayıp bizzat icrâ edecek akıl ve kuvvete sahip olduğuna inanmıyorum. 2 Temmuz faciası anlık bir öfke patlaması, anlık bir tahrik eseri değildi; evveliyatı bir yana bu hadiseler tam sekiz saat boyunca bütün devlet yetkililerinin, güvenlik güçlerinin gözleri önünde cereyan etmiştir. Sonradan edindiğimiz bilgiye göre o günün hükümet yetkililerinin hadiseyi dakika dakika telefonla izlediklerini de biliyoruz. Gündüz saat 13.30 sularında başlayan gösterilerin karanlık basıncaya kadar devam ettiğini lütfen hatırlayınız. Hadise mahalli dağ başı, dere yatağı değil, Anadolu'nun kalpgâhında bir şehrin hükümet meydanıdır ve hükümet meydanı kuzeyden orduevi, kuzeydoğudan jandarma kışlası, doğudan hükümet konağı ile çevrilmiş 100 metre çapında küçük bir meydandır: Facianın cereyan ettiği mâhut otel ise bu meydana güney istikametinde sadece 150 metre uzaklıkta bulunmaktadır. Sırf bu kadar bilgi bile hadiselerin uzaktan anlatıldığı şekliyle kolay izah edilemeyeceğini göstermiyor mu sizce?

Sekiz saat boyunca anlaşılmaz bir hoşgörüyle dağıtılmayan, yeniden toparlanmasına göz yumulan bir topluluk içinde Türkiye'nin her yerinde ve her zaman bir miktar gereğinden fazla heyecanlı, meraklı, hatta işgüzar bulmak mümkündür; ama 2 Temmuz faciası gibi bir felaketin tahakkuku için bu kadarı yetmez; işin içinde mutlaka "başkalarının" da yer alması gerekir.

Türkiye hâlâ Abdi İpekçi cinayetinin perde arkasını çözemedi; Susurluk ve faili meçhul onca siyasî cinayet vakası unutuldu gitti; bugün, sözünü ettiğimiz hâdiselerin üç"beş tetikçi ile erketeci tarafından tertiplenmiş olamayacağına, hatta gerçek faillerin daha başka yerlerde aranması gerektiğine dair kuvvetli ve yaygın bir kanaat pekişmiş durumda; peki, gündüz gözüyle sekiz saat sürdürülen bir ortaoyununun alacakaranlığında işlenen toplu cinayet faillerinin, o günün ertesinde kaldırımdan toplanarak derdest edilmiş olması, sizce dosyanın kapatılabileceği anlamına mı geliyor?

Sivaslılar bu menfur hadise ile büyük itibar ve güç kaybına uğradılar; eminim ki şu veya bu şekilde artık hatırlanmasından ve hatırlatılmasından hoşnutsuzluk duyuyorlar; fakat eminim ki hepsi de günün birinde bir kamyonun bir Mercedes otomobile çarpmasından sonra ortaya saçılan ufûneti andırır şekilde bir başka kamyonun da 2 Temmuz faciasının gerçek sebep ve faillerini aydınlatmasını bekliyorlar. Dikkatli analizciler, 2 Temmuz'dan sonra hangi gelişmelerin hangi istikamette seyrettiğine dair çok ilginç bilgi ve istatistikler çıkarabilirler. Şu 33 idamlığın böyle gelişmelere yol açabilecek derecede "kritik" bir eylem başarmış oldukları mahkeme kararıyla kesinleşmiş olduğuna göre faillerle sebepler arasında bir illiyet dengesi var demektir; belki de ben cahilim; vâkıa "araştırmacı gazeteciler" gibi zeki ve dikkatli değilim; ama ne zaman bu hadisenin ayrıntılarını düşündüysem failler, cürüm ve sonuçları arasındaki illiyet dengesi bana hep eksik görünmüştür.

"Gerçeklerin günün birinde ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır." sözüne inanıyorum; ama bir tarihçi sıfatıyla o günün "belki yarından da yakın" bir vâdede görünmeyeceğini de tahmin edebiliyorum. Kim bilir belki günün birinde dengeler değişir, bir başka içişleri bakanı da koltuğa oturduğu gün, "Yahu getirin şu 2 Temmuz dosyasını, bir kere daha bakalım" merakıyla kapanmış dosyaları yeniden inceletebilir. Böyle birisi çıkmazsa tarihçiler günün birinde hükümlerini verirler; hani ne diyorlar: Tarih affetmez!