Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

"Ankara'da okuyan bir üniversite öğrencisiyim. Geçen hafta memleketim Yozgat'a, dedemlerin yanına, köyüme gittim. Gördüm ki durum gerçekten içler acısı.

Mart ayı gelmiş tarlaya gübre atılacak, gübrenin tonu 900 liraya çıkmış. 2 ton gübre 3 sene önce toplam 800 lira iken bu yıl 1800 lira. Bahar gelmiş, tarlanın sürülmesi gerek, 100 dönüm için 700 liralık mazot lâzım. Diyelim kırdık-sardık bu meblağı karşıladık. 10 ay bekleyeceksiniz, ürün alınacak; elbette Allah bir âfet vermemiş ise. Köylü ürününü 5 yıl önceki fiyata ancak satabiliyor; kilo başına 30 ilâ 50 kuruş. Masrafı karşılamıyor. Son beş yıl içinde memura zam verildi, zengin daha da zenginleşiyor; gıda fiyatları neredeyse 5 yıl önceki seviyelerde ama esas emek sahibi çiftçi kışın aç geziyor. Geçen hafta bunlara şahit oldum ve ne acıdır ki hükümet yine de zenginlerden oy alamıyor. Fakir ahali ise hâlâ o saf düşüncesiyle desteğini esirgemiyor. Cebinde para olmasa, aç gezse de hâlâ desteğini sürdürüyor. Dediği şey şu, 'Başka lider yok; ne yapalım!' Fakir, hâlâ fakir. Şimdi ben Ankara'ya gidince zengini, Yozgat'a gidip emeğinin karşılığını alamayan köylüleri görünce Rabbime ancak namazlarda içimi dökebiliyorum. Eğer gelir dağılımında bir adaletsizlik varsa 'Ya Rabbi, Tayyip Erdoğan'a bunun hesabını sor' diye haykırıyorum. Elimden ancak bu geliyor. Çöken tarım politikalarını gazetemiz olarak elimizi vicdanımıza koyarak değerlendirmenizi istiyorum, hatta yalvarıyorum. Şunu da gördüm ki her hükümet zenginin yanında, daima onların kârıyla övünüyor ama durum şu; 7 oyumuz var yine de Erdoğan'a vereceğiz ama bizi yine hayal kırıklığına uğratırsa haram ederiz o 7 oyu..."

Mektup böyle; hemen belirtmem gerekir ki, ifade edilen rakam ve fiyatların doğruluğu ve isabeti hakkında bilgi ve kanaatim yok. Bu mektubu neredeyse on yılı bulan iktidar süresine rağmen hükümeti desteklemeye kararlı kitlenin hâlet-i ruhiyesini aksettirdiğine inandığım için yayınlıyorum. Ben okudum, inşallah ilgililer de okurlar.

İkinci mektup Almanya'dan yazan bir hanım okurumdan, Fatma Doğan'dan geliyor:

"On yıl kadar önce takdir-i ilâhi eşimle evlenip Almanya'ya geldiğimde o üniversite ikide öğrenciydi ve programı gereği bazen cumartesi bazen pazar bazen de bütün haftasonu ve yaz tatillerinde sık sık 'askere' gidiyordu. (Alman vatandaşı olduğu için.) Toplam askerlik süresi saat cinsinden hesaplanmış; bu şekilde askerliğini yedi senede tamamlayacağını söylemişti de inanmamıştım ama Türkiye'deki eş dost da hiç inanmadı. Üstelik süresi bitmeden çocuğumuz olduğu için askerliğini yapmış kabul ederek eşime terhis kağıdı verdi Alman genelkurmayı. 'Doğumu yaptım, seni niçin terhis ettiler?' diye sorduğumda eşim, resmi terhis belgesini gösterince şaşkınlığım daha arttı; çünkü çocuğunun sağlıklı gelişimi açısından askerin babalık görevinin daha üstün olduğu, askerlik zamanını evladının eğitimi için değerlendirmesinin daha çok önem taşıdığı kabul ediliyormuş.

İsterim ki benim on yıl önce yaşadığım şey, gecikmiş de olsa ülkemde de yaşanır ve askerlik büyük bir problemse problem olmaktan çıkar."

...

Soru şu: Çiftçilerin yüzünü güldürse, gençlerin de başından askerliği kâbus haline getiren şu XIX. yüzyıl uygulamasını kaldırıverse % 60 hayâl midir?

Bence değildir.