Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Ahlâkçı nutuklar, zımnında "Bakınız ben işte böyle ahlâklıyım" mesajını taşıdığı için sevimsiz; buna nisbetle ahlâkî değerler üzerinden siyaset yapmanın tatsızlığını kerrât ile artırabilirsiniz.

Sade siyasette değil hayatın her ânında ve yerinde ahlâk değerlerini taşımak meziyet değil asli görev değil midir? "Ben dürüstüm, ben yolsuzluk hırsızlık yapmam, güvenilir kişiyim" lâfları ile rakiplerine fark atacağını umanlara nasıl bakmalı bilmiyorum; bırakınız meziyeti, görev bile değil, taşınması gereken asgari şartlardan ilkidir onlar...

Sayın Başbakan'ın geçen cumartesi günü Şanlıurfa'da yaptığı seçim konuşması, seçim meydanında konuşulmaması gerekenlere örnek teşkil etmesi bakımından tam bir hayal kırıklığı idi. Türk siyasi hayatına bir dönüm noktası teşkil edecek derecede üzücü ve dramatik gelişmelerin yaşandığı bir esnada, "Biz onlar gibi değiliz, daha ahlâklıyız" demeye getiren sözleri tercih etmesi "şık" değildir.

"...Bu çok önemli, bu günlerde bu çok geçerli. Siyasette de bugünlerde çok geçerli. İstifaları, mistifaları görüyorsunuz değil mi? (...) Bu ülkenin, bu milletin, böyle edeb ve âdâb timsali şairleri, şahsiyetleri varken, maalesef bunları görmeyen, bunları okumayan, bunlardan nasibini alamayan bazı siyasetçileri de var. İşte MHP liderini görüyorsunuz... Güya milliyetçi ama bu milletin dilini, üslubunu, âdâbını ne yazık ki öğrenmeye dahi gerek görmemiş" cümleleri talihsizdi ve siyasi oportünizm örneğiydi. Oysa ki sayın Başbakan, sâkin düşündüğünde rahatlıkla teslim edecektir ki böyle zamanlarda insanların en ziyade ihtiyaç duyduğu şey, ahlâkçı bir retorikle rakîbin zaaf ânından âzâmi derecede yararlanıp politik çıkar sağlamak değil, üzüntüyü samimiyetle paylaşmaktır. Bizim geleneksel değerlerimiz centilmenliği, civanmertliği de kapsıyor. Kaldı ki rakîbe düşkün ânında kılıç çekmemek sadece İslâmî bir umde değil, aynı zamanda tâ kurûn-ı vusta zamanlarından beri geçerliğini koruyan bir insânî değerdir.

Politikanın bu yüzünü sevmiyorum, çünkü insanı gerçek tabiatından sıyırıp zafere mıhlıyor; Müslüman ise zafere değil, sefere me'murdur ve bizim için nihai zafer, şerefle tamamlanmış bir hayatın sonuna sıdk ile bir hüsn-i hâtime koyabilmekten ibârettir.

Hakikatın hatırı dostun hatırından âlî! Tıpkı Aristo'nun hocası Eflâtun hakkında söylediği gibi her hâl u kârda, "Eflâtun'u severim ama hakikati Eflâtun'dan daha ziyade severim" umdesine bağlı kalmak herşeyden ziyade kıymetli.

Sayın Başbakan'ın Kılıçdaroğlu'nu imâen, "Alevi kültüründe böyle bir anlayış yok. Güya oradan geliyor ama bunun bile farkında değil. Hacı Bektaşı Veli'nin rahle-i tedrisatından geçse bu ifadeyi kullanmaz. Ama maalesef geçmemiş" yollu tenkidleri de aynı cümleden. Bir taşla birden fazla kuş avlamayı murad edinen bu sözler satır arasında Kılıçdaroğlu'nun Alevi olduğunu, ama Alevilikten bile nasibini almadığına göndermede bulunuyor. Dini aidiyetlerin seçim meydanlarında -müsbet mânâda bile- tenkid veya tefâhur konusu yapılmasını doğru bulmuyorum. "Statüko'nun ilahı" sözünü her vesile ile tekrar be tekrar dile getirerek sayın Başbakan, Sayın Kılıçdaroğlu'nun inanç dünyasında gördüğü eksikleri topluma şikâyet ediyor ve bana göre, birkaç puan sıcak oy için politik civanmertliği birkaç günlüğe askıya almaya değmez.

Günün küçük hatalarıdır ki seciyeyi yapar veya çizer.

Allah bes, bâkî heves!