Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Başbakan’ın hâlâ bir başbakanmış gibi konuşmasını önemle kaydetmeli, en azından bu çabayı takdir ve teşvik etmeliyiz; onun konuşmalarında ben, Mütareke devrinde birbiri ardına gelip giden ama bir türlü hükûmet edemeden sandalyesinden olan bahtsız sadrazamların çâresizliğini yeniden yaşar gibi oluyorum.

Anayasayla kendine tanınmış yetkilerin bir kısmına eli bile varamayan Başbakan’ın, kadına yönelik şiddeti engelleme sadedinde aile babalarına, “Muhabbetten maraz doğar” vecizesini tekzip edercesine “Hanımlarınıza muhabbetle bakın” ricasında bulunması, son günlerde hükûmet adına yapılan en açılımlı açıklamalardan biriydi; kezâ, “Konya’da bir lâf vardır; erkeğin keli kadını döver, kadının keli çocuğu döver” atasözü, anayasamızın belirlediği yürütme uzvunun milli kültür ve sevecenlik söz konusu olduğunda nasıl ehliyetli olduğunun tartışılmaz göstergesi oldu.

Hükûmetimiz çalışıyor. Bilumum olmasa da bazı yetkilerini cesaretle kullanıyor ve artan zamanlarında genel kültürümüze de katkıda bulunma fırsatını sektirmiyor. Milli birlik ve beraberliğe her zamankinden daha çok muhtaç olduğumuz şu günlerde Sayın Başbakan’ın, “Molotof kokteyli, içinde kokteyl geçtiğine bakmayın, bir içecek değildir. Yakmak için üretilmiştir.” tespiti, gerek sosyal bilimlerimize ve gerekse meşrûbat kültürümüze apayrı bir ufuk kazandırdı. Bir başbakan daha ne yapabilirdi ki?

Daha neler yapabileceği konusunda benim gibilerin hayâl ufkunda akşam olurken o yetinmiyor; milli savunma konseptlerini değiştirecek dünya çapında yeni bir açılımın ipuçlarından bahsediyor. Molotof kokteyli içmekte, -pardon!- kullanmakta ısrar eden bir kısım yaramaz yurttaşlara karşı halkımızın kendini savunacağı yolundaki açıklaması, tam da stratejik derinlik müellifine yaraşan yeni bir savunma doktrinidir ve on numaradır!

Bu doktrini daha iyi anlamak için bazı ön bilgilere ihtiyaç var. Şöyle ki: Normal ülkelerde sivil ahali, kendini savunma ve silah taşıma hakkını, anayasal haklar karşılığında devletin meşru güçlerine devretmiştir; böylece devlet “kamu düzeni, kamu düzeni” deyip durduğumuz huzur ve esenlik ortamını, eski tâbirle ‘nizâm-ı âlem’i sağlayacağına dair taahhüt altına girer. Vatandaşlar da bir hak gasbıyla karşılaşınca zabıtaya ve adalete başvurur; devlet de onları korur. Oysaki bazı birtakım ülkelerde hükümetler, devlete silah çekmiş bazı silahlı elemanlarla uğraşırken altta kalınca, “tamam tamam siz kamu düzenini bozmayın, ben de sizi affedeyim” deyince silahlı elemanlar, “hadi ordan, silahı da bırakmam, canımı sıkarsan senin o kamu düzenini filan da çok fena yaparım” karşılığını vermişler ve ‘aa’ dediklerini de yapmışlardır.

Tam bir açmazla karşılaşan ve ‘aşağı tükürsen halk, yukarı tükürsen hukuk’ vaziyetinde debelenen kamu düzenimizin imdadına Sayın Başbakan tam zamanında yetişerek paradoksu çözüvermiştir. Buna göre eğer eşkıyanın, (afedersiniz geri alıyorum, paralel yapılanmadan daha ehven-i şer durumdaki silahlı PKK unsurları) şehirde staj yapan gençlik kolu üyeleri halkımızı molotof kokteyline alıştırmaya, yani atmaya kalkışırlarsa halkımız da tabiatiyle boş durmayacak ve kendini savunmaya başlayacaktır. Bu harikulade bir doktriner çözümdür ve daha önce kimsenin aklına gelmemiş olması inanılır gibi değildir. Üstelik uygulanması için devlet bütçesinden zırnık bile çıkmayacaktır (Bkz. Zırnık bile koklatmadım fıkrası!). Halkımız artık keser, kürek sapı, nacak veya olmadı pala veya döner bıçağı gibi rutin hayatın içindeki savunma aletleri ile kendini koruyacak ve kamu düzenini bir güzel sağlayacaktır. Bu arada doktrine, “Esnafımız icabında askerdir, alperendir, şehittir, gazidir, kahramandır” sözleriyle ilham veren ulu şahsiyeti minnetle anmadan geçmek ayıp olur.

Yahu çok merak ediyorum; o antidepresanın adı neyse bir tane de ben içeyim hocam, n’oolur!