Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Sıradan bir gazete haberi nazarıyla ilk okuyuşta, o önemli ayrıntıyı fark edememişim. “Bu hanım ne diyor ve niçin böyle konuşuyor?” sorularına daha sağlıklı cevap bulmak amacıyla haberi yeniden okurken fark ettim ki, bu sözler CHP Genel Başkan Yardımcılarından birine, Bihlun Tamaylıgil isimli hanımefendiye aittir ve CHP’yi temsil etmek niteliği taşımaktadır.

Bihlun Tamaylıgil, partisinin Bakırköy ilçe başkanlığı tarafından düzenlenen “CHP’li Olmak” isimli seminerde Kurtuluş Savaşı’ndan sonra ciddi bir demografik değişim yaşandığını, o günlerde 13 milyon civarındaki nüfusun bugün 70 milyona geldiğini belirtmiş. Sözleri tam olarak şöyle: “Demografiye bakın savaştan sonra oluşan nüfus. Cumhuriyet uygulamalarının başlamasıyla değişen köy ve kentlerdeki nüfus yapısı o nüfus yapısının üzerinde çocuk sayısı. Aslında CHP’li olmak çok güzel de CHP’lilerin bir suçu var. CHP’liler nedense çocuk sahibi olmadılar. Yani CHP ilkeleri, o aydınlığını paylaşacak bir sahiplenmeyi oluşturacak bir demografik yapı değişikliğine karşı biraz seyirci kalındı diye düşünüyorum. Nüfus 13 milyondan bugün 70 milyon.”

Siz bu sözlerden ne anlarsınız?

KÖYLÜNÜN FENDİ CHP’Yİ YENDİ!

Benim anladığım şudur: Savaştan sonra nüfus, tabiatiyle artmaya başlamıştır fakat köy kesimindeki nüfus artışı “o nüfus yapısının üzerinde” gerçekleşmiştir. İlk bakışta mânâsız, hatta kötü tertiplenmiş bir cümle gibi görünüyor ama Sayın Tamaylıgil CHP’lilerin yeterince çocuk yapmadıklarını açık açık söyleyerek cümledeki anlam karışıklığını vuzuha kavuşturmayı ihmâl etmiyor: “CHP ilkeleri, o aydınlığını paylaşacak bir sahiplenmeyi oluşturacak bir demografik yapı değişikliğine karşı biraz seyirci kalındı…” Yani, “CHP olarak bizim çok güzel bir başlangıç noktamız, harikulade fikirlerimiz vardı ama toplumsal dönüşmeyi sağlamak için üzerimize düşeni yapmadık” demeye getiriyor. Öte taraftan -Tamaylıgil’in iddiasına göre- CHP’liler, üzerlerine düşeni yapmak yerine burjuva köklerine uygun bir davranışla çekirdek ailede ısrar gösterip en fazla iki çocuk politikasını takib edince toplumun geri kalan kısmı alıp başını gitmiştir. “Biz vaktiyle 13 milyonduk; şimdi 70 olduk ama bu demografik değişim bizim kontrolümüzden çıktı, CHP aydınlığını topluma aktaramadık” cümlesinin mânâsı açıktır. Bayan Tamaylıgil, doğrudan değilse bile dolaylı olarak kabaca sağ partilere oy veren köylü ve köy menşeli insanların sayıca artmasıyla toplum içindeki “güzide” CHP’lilerin azlığa düşmesinden acı duymaktadır. Tamaylıgil’in yakındığı demografik değişim, Türkiye’nin başına gelenleri de izah ediyor bu mantığa göre; buna göre Türkiye Cumhuriyeti, kendini “sözde ve özde” CHP’li sayan eşraftan veya memur menşeli, şehirli, okur-yazarlık problemi olmayan ve dünya görüşü itibariyle dine mesafeli yaklaşan, laikçi bir nüfusa dayanmaktadır. Tamaylıgil’e göre işte bu çekirdek “Cumhuriyet nüfusu”nun, ideolojik bir vazife hissiyle, bilinçli şekilde artması, sadece devlet katmanlarında, orduda, bürokraside, yüksek yargıda, üniversitelerde, şehirlerde de sayıca üstünlüğü ele geçirmesi gerekiyordu.

CHP’liler bu ulvî görevi ıskaladıkları için başı kasketli, ayağı yemenili, cahil, bağnaz, gerici, her türlü aydınlığa düşman köylü-kasabalı nüfus ortalığı serbest bulup pıtırak gibi çoğalmış, sivrisinekler gibi hızla üreyerek nüfusun çoğunluğunu ele geçirmiştir! Bu cahil, niteliksiz ama sayıca fazla kitle çoluk çocuğunu imam-hatiplere göndermeyi tercih etmekte, sağ politikacılara oy vermekte, CHP aydınlığını, daha doğrusu düpedüz CHP’yi reddetmektedir!

Tamaylıgil buna hayıflanıyor!

“ÖJENİK” BİR GAF!

Bayan Tamaylıgil’in sözleri, partisibakımından Mersin’de çarşaf yırtma gösterisi düzenleyen partili hanımların yaptığından daha ağır bir halkla ilişkiler skandalıdır. Tamaylıgil, toplumunu resmen aşağılıyor ve kendisi gibi düşünmeyen insanların varlığından duyduğu rahatsızlığı itiraf ediyor.

Belki kendisinin zihninden geçmemiştir ama bilmelidir ki, vaktiyle Avrupa’da ait olduğu toplumun bazı kısımlarını zararlı ve lüzumsuz bulan totaliter parti yöneticileri, II. Dünya Savaşı öncesinde bu gibi “ulvî” fikirlerini seminerlerde ifade etmekle kalmayıp fiilen uygulamaya da geçerek tecrid fikrine dayalı “getto”lar kurmuş, daha sonra Yahudi, Çingene, Rus, Polonyalı gibi “Arî” ırka mensup olmayan nüfusu tasfiyeye koyulmuşlardı; bu esnada Nazilerin zihnî ve fizikî engelli 200 bin civarında Almanı da tıbbî yollardan tasfiye ettikleri biliniyor.

Nüfusun bir kısmını “iyi, asil, yararlı, ilerici, CHP aydınlığına layık” şekilde niteledikten sonra çok daha büyük kısmını “Nüfus kalabalığı, yararsız, gerici” diye nitelemek ve daha sonra “Keşke biz vaktiyle dersimizi çalışıp daha çok çocuk yapabilseydik” diye yakınmak bana düpedüz “Öjeni” gibi görünüyor; bir adım sonra Faşistliktir ve Irkçılıktır.

Öjeni nedir? Öjeni, bir ırkı anomali ve hastalıklardan arındırma çabasıdır. Bu hastalıklı fikri ortaya ilk atan ünlü evrimci biyolog Earnst Haeckel’di. 20. yüzyılın ilk yarısında çok sayıda taraftar toplayan Öjeni teorisi, sakat ve hasta insanların ayıklanması ve sağlıklı bireylerin çoğaltılması yoluyla bir insan ırkının “ıslah edilmesi” anlamına geliyordu. Öjeni teorisine göre, nasıl sağlıklı hayvanlar birbirleriyle çiftleştirilerek iyi hayvan cinsleri oluşturuluyorsa, bir insan ırkı da ıslah edilebilirdi.

MALKOÇOĞLU BALİ BEYİN PİLLİ SAATİ!

Bayan Tamaylıgil’in sözlerinde tamamen yanlış hesaba dayalı çocukça bir varsayım daha yer alıyor; bu varsayıma göre iyi ve aydın kafalı CHP’liler vaktinde çocuk yapmanın önemini anlayıp buna uygun davranmış olsalardı toplumda CHP’li oranı daha yüksek olacaktı!

Bu düşünce biçimi, daha doğrusu bu tür toplum mühendisliği CHP’nin, yakın tarihimiz içindeki tarihî yerini de işaretlemektedir. Tek Parti devrinin CHP’si, yeni bir toplum inşa etmek projesiyle yönetimi üstlenmiş ve yönetme tekelini başka bir güce devretmekte gönülsüz davranmıştı. Yeni bir toplumu yoğurmak için CHP’lilerin yapması gereken şeylerin başında “Sayımız artsın” diye çocuk yapmaya koyulmaktan daha önemli görevler vardı ki bunların başında ait bulundukları toplumu tanımak ve anlamak gelir. Bu görevi bugün itibâriyle hâlâ olması gerektiği gibi anladıkları şüphelidir. Bugünün CHP’si, Tamaylıgil gibi “yeni bir toplum” inşa etmeyi düşünüyor ve bu uğurda bilerek veya bilmeyerek Öjenik özlemler içinde yanıp kavrulmakla suçlanamaz fakat devletin merkezinde tuttukları bürokratik iktidar mevzilerini her ne pahasına olursa olsun terk etmemek noktasında saplantıya varan bir direnç gösteriyorlar. Seçimle ulaşamadıkları devlet katlarını CHP, darbe zanlılarını kayırmakla, ordu ve yüksek yargı üzerindeki geleneksel müttefiklerini harekete geçirmekle savunmaya çalışıyor.

Artık CHP’liler de kabul etmek zorundadır ki, Tamaylıgil gibi önemli temsilcilerin diliyle ifade ettikleri tasavvurlarıyla bu parti artık “Anakronik” bir mevkide bulunuyor; şimdiki zamana ait değildir ve Cüneyt Arkın’ın tarihî filmlerinde Malkoçoğlu’nun bileğinde görünen pilli saat gibi kendi zamanına aykırı bir duruş sergiliyor.

NAZAR ETME NE OLUR, ÇALIŞ SENİN DE OLUR!

Bayan Tamaylıgil’i kınamıyorum; aksine ona teşekkür borçluyuz çünkü bu konuşmasıyla CHP’nin Türk toplumuna göre ne kadar gerilerde kaldığını sarih şekilde göstermiştir.

Ve son söz: Aradan bir şey geçmiş sayılmaz; CHP’liler, köylülere ve gericilere karşı kaybettikleri toplumsal çoğunluğu yeniden kazanmak amacıyla bir an önce harekete geçerek mesaiye başlasalar yeridir.