Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Bülent Arınç, en azından haftada bir ilginç tespit ve sözleriyle gündeme gelmeyi seviyor. Son olarak Bursa’da, parti içi bir meseleden bahsederken, Osmangazi ilçe başkanı Refik Özen’in, “Sayın Tayyip Erdoğan’a biat ediyorum” cümlesini sert bir tarzda eleştirdi. Arınç’a göre “Biat” kelimesi yüzünden geçmişte büyük sıkıntılar yaşanmış, hatta partiler kapatılmıştı. En dikkat çekici cümlesi ise, “Biat dinî bir kavramdır” oldu.

Hayır, biat sadece dinî bir kavram değildir; dinî muhtevası da olan hukuki, siyasi bir kavramdır. Vaktiyle bazı savcıların biat kavramına bilerek veya bilmeden yanlış mânâ vermesi durumu değiştirmez.

Bülent Arınç, kavramı nasıl anladığını izah sadedinde sözlerine devam ediyor: “Biat edilecek bir insan varsa sizin içinizde, bunu benim Erbakan Hoca’ya yapmam lazımdı. Yanına gittim, hiçbir zaman da ayrılmadım. En sonunda Fazilet kapandı. Evine gittim. 4 saat konuştum. Elini öptüm, ayrıldım. O zaman dedi ki birileri, Erbakan Hoca’ya biat ediyor. Ben biat etmedim, edilseydi ona ederdim.” Arınç’a göre Erbakan’la aralarındaki sadakat ilişkisinin çerçevesi şöyledir: “Senin arkandan giderim. Öl dediğin yerde ölürüm. Her şeyi göze alırım; ama çizgiden saparsan senin arkandan gelmem.” Bu sözlerden anladığımız, politik çizgi konusunda Bülent Arınç’ın şahsi takdir ve inisiyatif hakkını liderine devretmeyip kendi uhdesinde saklı tuttuğudur; fakat insanî ve içtimâi çerçevede aralarında çok daha geniş bir sadakat ve muhabbet vardır.

Kavramları yormaya gerek yok; biat’in lugatlerdeki ilk anlamı, “Hükümdarın veya bir devlet reisinin hükümdarlığını ve reisliğini kabul” etmektir ve bu mânâ çerçevesinde sadece Sayın Arınç’la Başbakan arasında değil, siyasi yelpazedeki hemen bütün partilerde liderle diğer mensuplar arasındaki ilişki, düpedüz biat mânâsına gelir. İslâm tarihindeki örnekleri biat müessesesinin başlarda, toplumsal kabulü temsil ettiğine inanıldığı için yeni yöneticiye meşrûluk kazandırdığı yönündedir. Yeni bir Emir seçmek gerektiğinde devrin “seçmeye veya azletmeye yetkili”, yani “Ehl-i hall u akd” otoritesine sahip insanlardan bir kısmının hiç biat etmediği veya geç biat ettiği gibi örneklere rastlanması çok ilginçtir. Meselâ Sahâbe’den Hz. Talha, seyahatte bulunduğu için Medine’ye vardığında daha önce seçilen Hz. Osman’a gitmiş, onun, “Muhayyersin, ister biat et, istemezsen seçimi yeniden yapalım” teklifi üzerine “Herkes biat etti mi?” diye sormuş, müsbet cevap alınca, “Ben de râzıyım” diyerek biat etmişti. Misâl çoktur ve murad hasıl olmuştur. Biat en evvel siyasi bir muhtevaya sahiptir ve asırlar boyunca böyle anlaşılmıştır. Hâl böyle olunca bir yönetenle yönetilen arasındaki rızâya dayalı her türlü ast-üst ilişkisi tesisine rahatlıkla biat diyebiliriz. Bu çerçevede bütün siyasi partilerimizde, hatta vakıf, dernek, kooperatif gibi mâdun-mâfevk (ast-üst) hiyerarşisine sahip teşkilatlarda biat vardır, biat ettiklerini bilmeseler bile bu böyledir.

Hicran yarası bir boyut çıkıyor ortaya burada; lugatimize vaktiyle sahip çıkamadığımız için bize ait kavramları, eskimiş yırtık bir elbise gibi atıyor, yaşlı ve düşkün bir yakını görmezden gelircesine gönül suçu işliyoruz. Biat’in başına gelen, galiba böyle bir şeydir.

Sebeb-i iftiharımdır, önemli sayarım: Yıllarca Cemil Meriç merhûmun “Kaamus namustur” sözünü başımın üstünde tuttum. Türkçenin lugatini, tarih boyunca Müslüman Türklerin yapıp ettiği şeylerin icmâli, hâtırası hatta hâfızası olduğunu savunanlardan oldum. Değiştirmeye yeltendiğimiz lugat, aslında hâfıza kayıtlarımızın silinip yerine başka bir anlamlar dünyasını ikaameye memur bir mânâ taşıyordu. Biz, başta dinimiz olmak üzere itikadımıza, tarihimize, kolektif şuur ve hâtıramıza ancak ve ancak bu lugatle dokunabiliriz; o lugatin kelimelerini değiştirmek, lugatin karşılık verdiği anlamlar dünyasının da değişmesine rıza göstermektir. Dile gösterilen hassasiyet ve saygı, medeniyetimizi ihâta eder. Kelimeler kimliğimizdir; kelimeleri değiştirince ve yerlerine aynı anlama geldiğini sandığımız daha yeni bir kelime getirince iletişim ve basit haberleşme ihtiyacını gidermiş olmuyoruz. Giden her kelimeyle birlikle onların müştakı, tedaileri, hâtıraları da buharlaşıyor.

Biat ne “onay”dır ne sadece “kabul”; bu kavrama bağlı yüzlerce tarihî hadise ve tecrübenin kendisidir. Yeni ilahiyatçı kuşak ve İslâmcılar arasında Türkçenin sanki Mors alfabesiymiş gibi basit ve sıradan bir iletişim kodu sayılarak hafifsenmesi büyük tahribat yaptı ve yapıyor.

Tartışma esasen önemsenmeyecek kadar sıradan görünüyor; fakat işaret ettiği mânâlar çok daha etraflıdır. Kaamusumuzun has isimleri ve kelimeleri gitti, şimdi mânâ ve müfredâtını tutamıyoruz. İbret!