Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Geçen pazartesi Pertek'te "Kur'an Ziyafeti" adı verilen bir program düzenlenmiş. Çelebiağa Camii'nde yapılan programa katılan kamu görevlileri hakkında Tunceli Valiliği, inceleme başlatmış; soruşturma açılıp açılmayacağı henüz belli değil (Akşam, 15.4.2005).

Olabilür de, olmayabilür de...

Yorum yapmadan başka bir "haber"e geçiyoruz:

"Bu hafta İstanbul'dan çok ünlü bir yogi geçiyor.. Kundalini Yoga'nın 64 yaşındaki Amerikalı kadın ustası, en popüler hocası, eski hipi, vaftiz adıyla Gurmukh Kaur Khalsa.. 'Okyanus ötesindekilere yardım eden' anlamına.. Özellikle hamilelik dönemi yogasına ve lohusalığa yeni bir soluk getirmiş.. Madonna, Cindy Crawford, Anette Bening, Courtney Love gibi Hollywood yıldızlarının hocası.. Kitapları var (...) Kundalini Yoga, diğer yoga türleri gibi bir bedensel ve ruhsal bir disiplin.. Amacı, bilinçli yaşama yardımcı olmak, gerekli enerjiyi ortaya çıkarmak, yaptığınız her şeyin efendisi olmak.. Gurmukh'un İstanbul programı iki aşamalı..." (Sabah, 15.4.2005)

Şimdi yorum yapabiliriz; soru şöyle: Gurmukh Hanım'ın İstanbul'daki programına bazı kamu görevlileri de seyirci-dinleyici sıfatıyla katılsa İstanbul Valiliği inceleme başlatır mı?

"Yoga başka, Kur'an başka" diyeceksiniz; bence haklısınız. Hiçbir aklı başında Müslüman, Kur'an ile Yoga öğretisini aynı terazide tartmaya kalkmaz lâkin modernist telakkiye göre ikisi de "öğreti"dir. Yoga'yla uğraşanlar Yoga'nın bir din, Yogi'nin bir din adamı olmadığını, bir terapist, bir rehber, yukardaki takdim şekliyle "bedensel ve ruhsal bir disiplin" olduğunu savunabilirler; saygıyla karşılarız. Aynı telakkiye göre bir modernist, Kur'an'ın öğretisi de, bizi yadırgatan bir tabirle "bedensel ve ruhsal bir disiplin" olarak niteleyebilir pekâlâ.

Bir başka soru daha:

Dünyanın en iyi hâfızlarının sesinden Kur'an tilâveti dinlemek, kamu görevlileri bakımından haklarında inceleme başlatılmasını gerektiren bir idari kusur sayılabilir mi? Dinî değil ama modernist telakkiye göre bu bir sanat ve kültür faaliyetidir çünkü.

Bir başka soru daha;

Diyelim ki Ankara'da bir orkestra, verdiği konserde Bach'ın dinî temalı eserlerinden birini icra ederken bazı kamu görevlileri de salonda bulunmak gafletini gösterdiler. Ne yapılır? "Burada laiklik on paralık ediliyor" diye kalkıp gidilir mi, yoksa "sanat ve kültür faaliyetlerine tefrik getirmek bizim haddimiz değildir" diye konserin zevkine mi varılır?

Hayır efendim, "% 99'u Müslüman olan bir ülkede bazı kamu görevlilerinin Kur'an dinlemesinde ne yanlışlık olabilir" diye müdafaa pozisyonuna geçecek değilim; bilakis, bundan böyle bazı kamu görevlilerinin durup dururken başı ağrımasın diye ortaya esaslı bir kriter konulmasını teklif ediyorum. Başbakanlık bir heyet kursun: Hukukçular, siyasetçiler, sanat ve kültür adamları bu komisyona katılsın ve kamu görevlilerin hangi tür kültür-sanat faaliyetlerine seyirci olarak katılabileceğini esasa bağlasınlar ve neyi neye göre yasak veya mübah kıldıklarını da izah etsinler. Bu tüzüğe hangi kuruluşun hangi faaliyetlerine katılmanın mahzurlu olup olmadığını da ilave etmeliler çünkü bizde eylemin rengi, sözün anlamı, onu ortaya koyan veya söyleyen kişi veya kuruluşa göre anlam değiştirir. Meselâ CSO, programına "religiously=dinî" temalı bir eser koyarsa bunun anlamı başkadır; bir şirketler topluluğu Hindistan'tan yogi çağırtıp "arınma seansları" düzenlerse daha başka.

Kamu görevlisi ne yapsın? İnisiyatif kullanıp kendi aklıyla "iyi-kötü" tefriki yapsa başı ağrır, bu tip davetleri görmezden gelse bedavadan sanat düşmanı ilan edilir.

En iyisi çıkarın şu tüzüğü de, böyle incir çekirdeği doldurmayan "bıdı bıdı"lardan kurtulalım yahu!