Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Yakın zamanlara kadar Türkiye'de 100 kilovat'tan fazla elektrik tüketimini cezalandırılan bir fiyatlandırma politikası uygulanıyordu; târife hâlâ geçerli midir bilmem?

O günlerde ülkenin müthiş bir enerji krizi ile karşı karşıya olduğu haberini yayan felâket tellâlları vardı ve çözüm olarak Türkiye'nin âcilen dışardan daha çok tabii gaz almak için anlaşma yapmasını teklif ediyorlardı. O anlaşmalar "âcilen" yapıldı; devletin, tabii gazla çalışan termik santral işletmecilerinden ortalama on sent'in çok üzerinde enerji satın almak için "kapı gibi" sözleşmeler akdettiğini öğrendiğimizde iş işten geçmişti bile. Meğer o günlerde hidroelektrik santraller kasden düşük kapasite ile çalıştırılmış.

Geçenlerde elektrik dağıtan bir firmanın yöneticisiyle bu meseleleri konuşurken çok câlib"i dikkat bir noktadan bahsetti, "Elektrik dağıtan şebekemizin şu anda yarıya yakın nisbette boş kapasitesi bulunuyor". Yâninin yânisi şu: şirket dağıtmak üzere fazladan elektrik rezervine sahip ama alıcı yok. Türkiye aslında tüketmesi gereken elektriği tüketemiyor. "Niçin" sorusunun cevabı şöyle: "Çünkü Türkiye'de elektriğin fiyatı, pek çok gelişmiş ülkeden daha fazladır ve dünyanın en en pahalı elektriğidir".

Dün yokluğundan yakınılıyordu; bugün pahalılığından şikâyet ediyoruz; bu arada atı alan Üsküdar'ı geçmiş. Yapılan fâhiş anlaşmalar yüzünden devlet, satamadığı elektriği satın almak mecburiyetine düşmüş. Diğer tarafta sanayi çarşılarında motor düğmesi çevrilmez olmuş; eskiden çok uzaklardan insanları, türlü tezgâhlardan çıkan motor seslerinin uğultusunun karşılamasını kanıksamıştık. Sanayi çarşılarına sessizlik yakışmıyor. Krizin bu boyutu, şimdiye kadar pek az devletlû'nun dikkatini çekebildi; sanayici ve küçük esnaf için tarife ucuzlatılsa işler belki kımıldayacak ama farkı karşılayacak fon nerede?

Bazen, işleri bu kadar karmaşık ve kötü hale getirmek için illa ki bir enerji bakanlığı kurmak şart mıydı diye düşündüğüm oluyor. Dünyanın en pahalı elektriğini satın almak zorunda kaldığımız için on kat daha ucuz hidroelektrik kaynaklı elektriği üretememek ise tam bir komedi.

Bizde genellikle ideolojik bir mânâ kılıfı içinde olur olmaz vesileyle sarf edilen çağdaşlığın, dünyada geçerli en sahici kriterlerinden birisi enerji tüketimi; kişi başına tüketilen enerji miktarı çoğunlukla tek başına anlamlı olabiliyor. Birkaç gün önce ABD'de, minik çapta bir "enerjiye aldırış etmeyen çağdaşlık" provası yaşandı. Elektrik enerjisi, batı dünyasında çağdaşlığın filan değil, düpedüz hayatta kalmanın (survival) nişânesi haline gelmiş. Bizde ise tam tersine sanki, "aman ecnebiler gibi enerji bağımlısı olmayalım; elektrikle beslenmeyen sistemleri tamamen elden çıkarmayalım" düşüncesini hakim kılmaya çalışan gizli bir el söz konusu. "Manuell", yani elle yönlendirilen ve işletilen sistemlerle modern hayatın icaplarını ikaameye kalkışmak artık "çağdaşlık"çağdışılık" dikotomisi içinde bile değerlendirilmiyor; insana deli gözüyle bakıyorlar böylelerine.

Zaman'ın iki gün öncesi haber başlığında tanıtılan "Amish"ler böyleler meselâ. Yirminci yüzyılın teknolojik nimetlerini reddediyor, otomobil, elektrikle çalışan aletler, haberleşme sistemleri gibi yeni saydıkları icatlardan uzak duruyorlar. Bu da bir nevi taassup elbette; ama mesele Amishler'in dini hassasiyetinden kaynaklandığı için oralarda birileri çıkıp da, "bu ne menem çağdışılıktır, laik nizam on paralık oluyor" diye ortalığı velveleye vermiyor; Amerikalıları asıl korkutan, yüksek seviyede enerji tüketimiyle ayakta duran ve yüksek teknolojiyle beslenen gündelik hayat âhenginin kesintiye uğraması. Amerikan hayat biçiminin "manuell" tarzda basit ikaamelere tahammülü yok. Elektrikler ansızın kesiliverince herkesin aklına "11 Eylül" benzeri bir devâsâ sabotajın gelivermesi sebepsiz değil. Sistem, birkaç saatliğine de olsa "Aşil'in topuğu"ndan darbe alınca bütün ağırlığı ile yere seriliveriyor.

Kıt kanaat yetecek bir enerji tüketim seviyesi ile bile sürdürebilir nitelikte bir "çağdaş hayat" tasavvuru kurmak, bizim çağdaşçıların hayâlhanesine yazılması gereken bir "çağdaş dünya görgüsü" kıtlığıdır; en basit kesintide kendisini Marslıların istilâsına uğramış gibi hissedecek derecede enerji bağımlılığı ise meselenin "tefrit" ciheti.