Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Kitlelere taraftarlık ruhu aşılamak, birileri için para ve güç anlamına geliyor; taraftar için yegâne tatmin tuttuğu takımın başarısına sevinip övünmek ve ait olduğu taraftar kitlesinin manevi sıcaklığına sığınmaktan ibaret.

Ahmet Selim'in futbol yazılarını hatırlayınız, hepsi de kültüre, şahsiyet kazanmaya, bütünlük inşâsına ve edebe dair konulardır; çünkü futbol da dahil olmak üzere seyirlik sporların her biri, insanın rekabetçi yanını ehlileştirmeyi hedef alır. Futbol kulüplerinin bu mânâda bir ekol, bir mekteb-i edeb teşkil edebildiklerini söyleyebilir miyiz? Üzerlerine düşeni lâyıkınca yerine getirmişler midir? Tamam, en fâhiş fiyattan forma, bere, kaşkol, bayrak satınız, kulüp renklerini bankalara, kredi kuruluşlarına, sakız firmalarına, terlikçilere kiralayınız ama taraftarınıza biraz olsun sahip çıkmanız da gerekmiyor mu? Ahmet Selim, en fukarası da dahil olmak üzere İstanbul sokaklarının bir mekteb-i edeb, mahalle hayatının bir ahlâk fakültesi gibi vazife gördüğü yıllarda yaşadıklarını ve gördüklerini anlatıyor. O İstanbul'u elbirliği ile kemirdik. İstanbul beyefendisi, İstanbul hanımefendisi, İstanbul Türkçesi bitti, İstanbulluluk edebi ve kültürü de tükendi. İstanbul mühim çünkü bizim medeniyet dünyamızda "şehir" İstanbul'dur ve müşterek değer nâmına neyimiz varsa bu beldenin tezgâhlarında dokunur. Bu hep böyleydi, bundan sonra da böyle olacak.

Ahmet Selim yitirdiğimizi tasvir ediyordu; Nedim Hazar ise "hâl"i anlatıyor "Ayak Takımı" başlıklı o güzel yazısında. Meclis Başkanı, "icab ediyorsa bir kanun daha çıkaralım" diyerek meseleye katkıda bulunacağını zannederken yanılıyor; adlî değil sosyoloji boyutunda anlaşılmalıdır mesele. "Kapalı tribüne ayakkabı içinde kesici ve delici silah sokmanın men'ine dair kanun" çıkarmakla olmuyor; öyle kanunlar var zaten, âlâsı var. Sosyolojinin kategorilerinde kanun vaz'ı ile terfî edemezsiniz; eğer stadyumlar, kaldırımlar, meydanlar ayak takımının hükümranlığına terk edilmişse polisiye tedbir işe yaramaz. Nasıl ki kanunsuz ve ruhsatsız inşaatları polis zoruyla önleyemiyorsunuz, ihâle mafyalarına kanunla mâni olamıyorsunuz, devletin parasıyla banka kurup ilk fırsatta kendi bankasını soyanlara karşı nasıl eliniz kolunuz bağlı kalıyor, bu da aynen öyle işte.

Yeni kanuna gerek yok; yanlıştan dönülse kârdır ama yanlıştan dönmek, kanun çıkarmaktan zor. Basın sözcüsü diye kulüplerin seçtiği adamların konuşma üslubunu gözden geçiriniz mesela; kendi taraftarlarını kışkırtmaktan, muhayyel düşmanları taşlamaktan başka ne iş yaparlar? Kanun ne yapsın bu hallere? Anadolu yakasının en büyük ve güzel stadyumunun yıllardan beri ruhsatsız olduğu söylenir; oysaki en azından o stadın şeref tribününü dolduranlar hukuk devletinin ne olduğunu kâğıt üzerinde iyi bilirler. Hukuk devleti bile hukuka uygun kanun çıkarmakla ve anayasayı liberalleştirmekle olmuyor; olsaydı başarırdık bunu. İşte parlamentomuz icab eden her kanunu çıkarmaya teşne ve müheyyâ!

Futbol seyrini severim ama bu kadar futbol konuşmak akla ziyan; futbolu alternatif bir hayat tarzı haline getirmişiz nerdeyse. Taraftarlık, kendi renkdaşının canına kıymaktan çekinmez bir cinnet hâline gelmiş. Bu kadar ciddiye alınmasına, konuşulmasına ve ciro yapmasına mukabil futbol kime, hangi insani vasıfları kazandırmakta vâsıta olmuş?

Medeniyet dediğimiz şey, aslında şehir kültürü ve edebidir. İstanbul'u iyi gözlemleyiniz; medeniyetimiz doğduğu yerden batıyor. Medenî değerler yerine avâmîliği, sıradanlığı, ucuzluğu, kolaycılığı teşvik etmezsek, vakit varken kitleleri hoşnut etmek riyâkarlığı yerine doğruyu ısrarla savunursak hâlâ bir şansımız var.