Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

“Endişeli modernler”i siyasette temsil etmek ve gelişimlerine istikamet vermek için CHP’nin de esaslı bir durum değerlendirmesi yapması kaçınılmaz görünüyor. Bu haliyle CHP, yanlışlıkla Formula 1 pistine çıkmış bir at arabasını hatırlatıyor çünkü.

Referandum gecesi Türkiye’nin bir başka final maçı daha vardı; o gece kendi evimizde ABD ile dünya basketbol şampiyonluğu unvanı için oynadık. Cumhurbaşkanı ve Başbakan takıma destek vermek için maça gittiler. Sandık sonuçlarının alındığı ama maçın henüz başlamadığı dakikalarda (Saat 21 suları) bir arkadaş, “Başbakanı protesto eder bunlar göreceksiniz” dedi. İhtimâl vermedim, çünkü basketbol seyircisi Türkiye’nin en yüksek gelir diliminde bulunan, hemen hepsi yurtdışı görmüş, çoğu orada okumuş, beyaz yakalı, görgülü, nâzik, batıya açık adamlar.

“Batıya açıklık” ne demekse işte ondan...

Başbakanı spor salonuna girerken görünce, “Sandıktan mağlup çıktık; şimdi galibin hakkını teslim edelim” diye en azından sükût edeceklerine yuh çekmişler. 14 Eylül tarihli Zaman Gazetesi’nin ilk sayfasında yuh çeken “o tip”lerden birkaçının yakın plan fotoğrafı var. Ağızlarında hâlâ “yuh” sesinin gerektirdiği boru biçiminin izleri okunuyor. Kırmızı tişörtlü, tarama özürlü bir eleman “Oh olsun sana, nasılmış!” dercesine keyifle sırıtıyor. Başbakan bembeyaz kesilmiş, Cumhurbaşkanı tebessüm etmeye çalışıyor ama nafile. Tatsız bir durum (Foto muhabiri Mustafa Kirazlı, tarihî bir kare yakalamış; tebrik ederim), ama fotoğraf Türkiye’nin derin çelişkisini yansıtıyor ve herhalde ileride siyaset tarihi kitaplarında yerini alacaktır.

Endişeli modern böyle bir tip zâhir...

ENDİŞELİ MODERN NE DEMEK?

Birkaç seneden beri siyaset ve sosyoloji sözlüğümüzde artık “Endişeli Modernler” diye bir kavram var ve eğer yanılmıyorsam bu tespit Tarhan Erdem’e ait. 10 Eylül 2009 tarihli Radikal yazısında Erdem, kavramı şöyle açıklıyor:

“Halkımızın yüzde 10’una yakını, ‘endişeli modernler’ adını verdiğimiz kesimdendir. Birçok kez anlattığım bu kesimin özelliklerini okuyucularımdan hatırlayanlar vardır: Endişeli modernler, laikliğin önüne, hatta aynı hizaya başka bir değeri koymazlar, onlara göre geleceğimiz için laiklik demokrasiden de önemli bir cumhuriyet değeridir.

Bu kesimdekiler, önde tuttukları değerler nedeniyle Ak Parti’ye karşı mesafelidirler; siyasal hayatın bütün olaylarını, o olayın Ak Parti’yle bağıyla değerlendirirler. Bu değerlendirme sonucu, Ak Parti’nin her yaptığına karşı olmak, en azından görmezliğe gelmek, temel anlayış haline dönüşmüştür.

O kesimdekilerin çoğunluğu hükümet işlerini, yanlışlarını ve doğrularını ayırarak siyasetle ilişkilendirmek yerine, Ak Parti’ye yararlı zararlı olarak tasnif etmeyi yeğlemişlerdir. Endişeli modernlerin bir kısmı, ancak ‘Kürt açılımı’ndan sonra, Ak Parti’nin de doğru işler yapabileceğini düşünmeye başlamışlardır! Aydın beyin [Doğan] medya kuruluşlarının başındakiler ve çalışanların büyük çoğunluğu özetlemeye çalıştığım bu kesimdendir.

‘Endişeli modernler’den olanlar işlerine anlayışlarını taşımaktan geri durabilirler miydi? Tartışılabilir ama sonuçta, bu kesimin anlayışı haber metinlerine olmasa da, manşetlere ve ekranlara yansımıştır.

Bu yansıma, sonuçta Erdoğan’ı ve bakanlığı bugünkü rollerine taşıyan başlıca etken olmuştur.”

ENDİŞELİ OLABİLİRLER AMA MODERN?

Referandum sonuçları hakkında yapılacak tespit endişeli modernleri ıskalarsa tam bir değerlendirme yapmış olamayız; bu kesim Türkiye’de kamuoyunu yönlendirme gücü bakımından neredeyse bir “tekel” olmak itibarını hâlâ taşıyor (Bu tekel, hafifçe sarsıldığında, endişeli modernlerin etkili kalemleri, hemen “yandaş medya” kavramını ortaya atarak kendileri gibi düşünmeyen yayın organlarını etkisiz kılmaya çalıştılar). Bu cemaatin (Evet, sosyolojinin ölçülerine göre endişeli modernler, Türkiye’de başka herhangi bir “cemaat”in olamayacağı ölçüde cemaat kriterleri taşıyorlar) fikirlerini dünyanın en makul ve ilmî kanaatiymiş gibi “İmanla” takib eden kitle, Tarhan Erdem’in belirttiği üzere laikliği değerler sıralamasında başa koyuyorlar ve demokrasiyi bile ikincil değerde görüyorlar.

Mümkündür, fikir hürriyetleri çerçevesinde bu kadarına elbette hakları var fakat kendileri dışında başka fikirde olanların varlığı söz konusu olunca endişeli modernler birdenbire küstah, sevimsiz ve saldırgan hale geliyorlar. Farklı düşünenler hakkında bugüne kadar yaptıkları en bilimsel tespit, “Bidon kafalılar, göbeğini kaşıyanlar” türünden kerih ve aşağılayıcı sıfatlar oluyor.

Laikliği her değerin üstüne koymaları, onları sair inanç ve kanaatlere karşı eşit derecede saygılı ve soğuk hale getiriyor değildir. Türkiye örneğinde gördüğümüz realite, endişeli modernlerin laiklik söz konusu olunca sadece İslamiyet’e karşı kaygısızlık, soğukluk ve alerji geliştirebildikleri görülüyor; onların diğer dinlere karşı radikal bir laiklik müdafaası yaptıkları pek görülmemiştir çünkü. Tuzları kuru; keçeyi çoktan çıkarmış bir gelir dilimine mensuplar.

İçlerinde maddi bakımdan en mağdur sayılması gereken kesim memurlar ve memur emeklileridir. Genellikle güney ve batı sahillerimizde yaşıyorlar. Bariz şekilde bürokrasi sınıfından ve bu sınıfla işbirliği içinde olması gereken zümrelerden geliyorlar.

Bu tabirde ben ve benim gibi düşünenlerin bir türlü kavrayamadığı şey, endişelilerin nasıl olup da “modern” sıfatını taşıyabildikleridir; endişeli modernlerin modernliği bir şehir efsanesidir. Şimdiki zamana karşı daha verimli ve başarılı bütün üretim ve yönetim modellerine karşı çıkıyorlar; eğitimi almayı sadece kendilerine mahsus bir imtiyaz sanıyorlar ve galiba, iki ayağı üzerinde durarak alet kullanan canlının ortak ismi olarak “İnsan” olma onuruna sadece kendilerini lâyık görüyorlar.

Endişeli olabilirler fakat modern değiller; bu eğer bir hüsn-i zan değilse bir iftiradır. Endişeli modernlerin hemen hepsi, eğitimde Köy Enstitüleri modeline hayranlığını gizlemeyen, şehirleşmenin sonuçlarından nefret eden, Sosyalizmi değil ama ekonomide şedid bir devletçiliği savunan, fikir hürriyeti bâbında resmî ideolojiden başka şeyleri “Küfür, râfızîlik” addeden insanlardır ve bunu gizlemeye gerek görmüyorlar.

Kendileri gibi olmayanların çoğunluk teşkil ettiğini her fark ettiklerinde önce aşağılıyor, sonra “Nasıl kurtuluruz bunlardan?” yakınmasıyla dizlerini dövmeye başlıyorlar. Son zamanlarda işi, “Türkiye’yi tam ortasından ikiye bölersek bizim gibilerin yaşadığı batı kesimlerinde çoğunluğu sağlarız nasıl olsa!” hesabına kadar vardırdıklarını gördük. Türkiye’nin şimdi bütünlüğü içinde kendilerine bir gelecek göremediklerinin itirafıdır bu.

GÖZLÜKLERİN CAMINI SİLMENİZ KÂFİDİR

Endişeli modernleri, bize göre yanlış fikir ve kanaatlerinden ötürü eleştirebiliriz ama onların endişelerini gidermek, kalben mutmain olmalarını sağlamak gibi bir görevimiz var biz bidon kafalıların!

Onların endişelerini gidermeli ve zaman içinde hiç de modern filan olmadıklarını hatırlatmalıyız; aynı iyi niyeti onlardan beklemek kısa vadede iyimserlik olabilir fakat endişeli modernler de eninde sonunda bizlerle birlikte yaşamaları gerektiğini ve bunun onlar için bile en iyi çözüm olacağını bilmeliler.

Endişesiz gericiler, yani bidon kafalılar, yani göbeğini kaşıyan adamlar bu ülkenin değişime en çok yatkın, dünyaya açık, en enerjik, en yapıcı ve en demokrat ruhlu kesimidir. Türkiye’yi bidon kafalılar omuzlamış götürüyor; Türkiye’yi şimdiki zamana onlar taşıyor. Türkiye’nin asıl gücü, bidon kafalıların üretkenliği ve dinamizmidir.

FORMULA 1 PİSTİNDEKİ AT ARABASI

Bu çerçevede endişeli modernlerin yeni ve yenilenmiş bir laiklik, demokrasi ve cumhuriyet anlayışı geliştirmesi lazım. Doğan medyası bu bakımdan tarihî bir misyonla karşı karşıyadır, hatırlatıyoruz.

Endişeli modernleri siyasette temsil etmek ve gelişimlerine istikamet vermek için CHP’nin de esaslı bir durum değerlendirmesi yapması kaçınılmaz görünüyor; bu haliyle CHP yanlışlıkla Formula 1 pistine çıkmış bir at arabasını hatırlatıyor çünkü.