Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Biraz sonra okuyacağınız şu nâçiz makaleyle spor yazarı arkadaşlarımın tepki ve hasetlerini çekeceğim muhakkak olmakla beraber, memleket futbolunu kurtarmak için cesur olacağım ve üste para filan istemiyorum. Haa, bu önemli analizimin, akşamki İspanya maçıyla ilgisi, sadece bir tesadüften veya isim benzerliğinden ibarettir.

Türkiye futbolda başarılı olamıyor. Şu günlerde devam eden Euro 2016 ve Copa America turnuvalarında bu gerçeği en çıplak haliyle görüyoruz. Türkiye, otobana ters istikametten giren Karadenizli TIR şoförünü andırıyor; halbuki dünya futboluyla altyapı bakımından bir farkımız yok; kamyon aynı kamyon, yol aynı, şöför de öyle fakat istikamet farklı. Ee, geri zekâlı mıyız yani?

Değiliz tabii! Yıllardan beri yaptığım gözlemler, Türk takımlarının kendi kalelerine doğru akın yapmakta hiçbir problemle karşılaşmadıklarını gösteriyor. Topa hakimiyet mükemmel, yardımlaşma harikulâde, kademe anlayışı kusursuz. Tam bir takım oyunu uygulanıyor. Top arkadaşında iken ona uygun pas koridoru açmak için boş alanlara plase olmakta yüksek bir özgüven gösteriyoruz. Rakip, oyunumuzu bozmak için hiç utanıp sıkılmadan birinci bölgede prese başlasa bile kaleciyle stoperler arasındaki kıskandırıcı anlayış ve yüksek pas yüzdesi ile bana mısın demeden oyun disiplinini sürdürebiliyoruz. Bu mükemmel oyun planını aksatan tek husus, maalesef sabırsızlık. Hep kendi kalesine doğru oynamaktan sıkılan bir oyuncu, eziklik kompleksine yenilerek karşı kaleye doğru bir hücum pası atıyor ve topu hemen kapan rakip üzerimize çullaanarak bam-güm… Netice mâlum.

Teknik adamlarımız boşuna, ‘sabırla oyun anlayışımızı sahaya yansıtmalıyız; disiplinden kopmamalıyız’ demiyor. Şu taktiği yarım saat sürdürsek inanın ki karşı takımda ontolojik bir çöküntü husûle gelecek, intihar istatistikleri fırlayacak, imanları gevreyecek ve darmadağın olacaklar ama alaturkalığımız nüksedip aceleyle rakibe hücum edince sistem dağılıyor.

Bu bir sistemdir, dâhiyâne bir taktiktir ve futbol kurallarına da uygundur. Hayır, İtalyan tarzı sevimsiz catanaccio değil, daha beteri: Rakibin hayat sevincini emip tüketerek zafere ulaşmak!

Bu büyük taktik yeniliğin patentini ben almak isterdim ama haksızlık olur; fikir yine benim ama ilham bana bazı Türk takımlarını ve özellikle milli takımı seyrederken geldi! Yiğidin hakkını teslim edelim.

Bakın, aynı şeyi farklı alanlarda da yapıyor ve başarılı oluyoruz: Mesela güvenlik güçlerimiz ülkeyi dış düşmana karşı korumak yerine kendi halkına doğru konuşlanınca daha yüksek bir top yüzdesine erişiyor ve böylece güvenlik bütçesi giderek artan, istikrarlı bir yapıya kavuşuyor. Bir başka örnek; hukuk devleti argümanlarını geliştirmek, temel haklara saygı göstermek yerine tam tersini yapmak, yönetimde olsun yönetişimde olsun daha randımanlı sonuçlar veriyor; insanlar, güvenlik endişesiyle bayrağına, devletine, güvenlik güçlerine daha saygılı davranıyor, yasaklara âhenkle boyun eğiyorlar.

Aynı taktiğin, yani kendi kalemize doğru akın geliştirme taktiğinin turizmde başarılı değilmiş gibi görünmesi kimseyi ümitsizliğe düşürmesin. ‘Rus turist gelmezse memurun bordrosundan kesinti yapar, yollarız boş kalan tesislere; herkes kazanır, win-win olur!’ fikri, zaten daralıp bunalan küresel kapitalizmin ödünü kopardı şimdiden. Bu kadarını onlar bile düşünemezlerdi; nitekim her işçiden mâhiye yüzer kâat keserek iç tasarrufu yükseltme fikri de muazzamdı. Böyle giderse Türk ekonomisi iki seneye kalmaz kasırga gibi eser de üstüne bir de turistlere vize koymak zorunda kalırız; hayır, naapacağız efendim o kadar turisti? Ülke nüfusununa göre kota koyar, regüle ederiz turist akışını. Futbolda kainat şampiyonu olur, siyasette ise yerli başkanlık modelini ABD’ye bile kabul ettiririz (Rusya, Çin filan almaz, onların zaten var).

Not: Taktiğin tek kusuru, kalemize atak yaparken aşka gelip gol atmak. Ee, o kadar kusur kadı kızında da olur.