Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Hayır, taraftarlık böyle bir şey değil; hatta bu, fanatizmden de öte, başka bir şeyle karşı karşıyayız.

Taraftarlığın nasıl bir şey olduğunu az çok hatırlıyorum; bir süre evveline kadar ben de -çoğumuz gibi- bir futbol takımını tutuyor, taraftarlık kimliği altında zaman zaman çocuklaşıyor, kendimce heyecanlanıyor eğleniyordum; takım tutmaca oyununun bazen, galibiyet golü ofsaytten atılmış olsa bile sevindirici sonuçlara ulaştığı da oluyordu.

Önceki hafta şike davasına bakan mahkemenin kararını açıklamasından sonra şahit olduklarımız, Türkiye’nin sosyolojik profilinde yeni bir konu başlığı teşkil edecek derecede önemli, şaşırtıcı ve vahimdir. Önemlidir çünkü olup bitenlerde basın-yayın dünyamız bir güç, bir iktidar unsuru olarak hisse sahibidir. Basın organlarının “olanı anlatmak ve haberdar etmek” yerine kendisini davada taraf durumunda görmesi önemlidir; sadece basınla da kalmıyor, siyaset dünyası, iş adamları, kamuoyu önderleri gibi etkileme gücüne sahip çevrelerin futbol endüstrisini “başka bir şey”e dönüştürme hevesiyle karşı karşıyayız; vaktiyle aynı basın gücü Ergenekon lobisinden yana ağırlık koymuştu; öyle bir tutum.

Şaşırtıcıdır, çünkü pek az davaya nasib olacak derecede titiz ve hassas yürütülen soruşturma ve hazırlık safhasından sonra alınan mahkeme kararı hiçe sayılırcasına -en azından bir grup taraftar kitlesi- hâlâ mâsumiyet karinesi üzerinden itirazlarına devam ediyorlar. Mahkeme kararı bu davada “Sürecin sonu” niteliğinden uzak bırakıldı, buharlaştırıldı. Sanki iddianame henüz açıklanmış ve asılsız, hatta iftira niteliğinde ithamlarla doluymuş gibi bir rüzgâr estiriliyor. Suç muğlaklaştırılırken mahkûm edilenler, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir iftiranın mağdurları mevkiine konularak kahramanlaştırılıyor.

Vahimdir çünkü herkes biliyor ki Şike davasının ideolojik ve siyasi boyutu yoktur; hadise sportiftir ve hukukumuzda yüz kızartıcı suçlar kapsamına giren türde bir eylemdir; buna rağmen davanın karardan sonra bile politikleştirilmesi, gerilimin dost ve düşman kuvvetler arasında cereyan eden bir mücadele şekline büründürülmesi çok dikkat çekicidir.

Vahim, çünkü karar açıklanıp tahliyeler gerçekleştikten sonra bir gazeteci-yazarın davanın merkezindeki sanığın ağzından yazdığı beyanlar -hemen ertesi gün tekzib edilmesine rağmen- gerilim yaratmaya ve kamplaştırmaya yönelik ustalıklı psikolojik hamlelerle doluydu. Futbol patronluğu, artık siyasi mücadelenin bir başka boyutu hâline getiriliyor.

Mahkûmiyet kararından hemen sonra, ancak Yargıtay sürecinin hemen başında davanın hukuk ekseninden uğratılarak “düşman komplosu” şeklinde sunulması, sair zamanlarda sâfiyâne, hatta çocukça bir taktik olarak görülebilir. Dava esnasında bir numaralı sanığın yürüttüğü savunma taktiği, eylemlerinin niçin doğru olduğunu izah edip mahkemeyi ikna etmek yerine davanın kötü güçler tarafından iyi insanlara yöneltilmiş bir saldırı olduğunu ileri sürmekten ibaretti. Bu taktik mahkemede itibar bulmadı, mahkûmiyetle sonuçlandı.

Futbolla siyasetin birleştiği yerde, yeni ve şaşırtıcı gelişmelere yol açabilecek bir sürecin mühendislik çalışmaları başlıyor. Özetle:

-Fanatik taraftarlık, toplumda yaygın genel değer yargılarının dışında, kulüp aşkını merkeze alan yeni değerler üretiyor ve bu değerler kendine mahsus bir ahlâk telakkisine yol açıyor.

-Bugüne kadar siyasetin yanı başına ve paraleline yedeklenerek ve hep ricacı bir eda ile yola devam eden futbol yöneticiliği üslubunda bir değişme söz konusudur. Bugüne kadar siyasetçi lutfederek “veren”, futbol yöneticisi ise rica ederek “alan” durumundaydı; şapkalar değişiyor.

-Bazı futbol yöneticilerinin fanatik taraftar nezdinde inşa edilen yüksek güvenilirliği, kulüp amblemi ile örtüşen yeni bir siyasi liderlik ve örgütlenmeye dönüşebilir.

-Olup bitenlerin futbolun kendisine, kalitesine ve kültürüne hiçbir katkısı yoktur; bu gelişmelerin tabii uzantısı, futbolun Türkiye’de artık “Eğlence” ana başlığından uzaklaşması olacaktır. Bir mânâda futbol sektörü, kulüpleri, yöneticileri, basını ve yayıncı kuruluşları ile ötanazi hakkını kullanır gibidir.

Evet, bu, bildiğimiz, âşinası olduğumuz bir olgu değil; yeni ve başka bir şey. Futbolun ölümünden zarar görecek herkes olup biteni sadece seyretmekle yetiniyor. Önümüzdeki günlerde çok daha ilginç gelişmelere şahit olabiliriz.