Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü'nün tutuklanması, "sistemli intikam üzerine kurulmuş bir siyasi baskının sonucu" anlamına gelir mi?

CHP'nin yetkili sözcülerinden biri, tam da bu minval üzre bir açıklamada bulunuyor. Bu mealde başka açıklamalar da oldu ve hükümetin, Vanlı Milli Eğitim Bakanı üzerinden adalet mekanizmasını etki altına alarak YÖK'ten intikam aldığı istikametinde sert yorumlar üretildi.

"Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?" sözü, bu gibi halleri tasvir etse gerektir. Belki doğrudan ilgisi yok ama rektör tutuklayan mahkemenin kararına homurdanan çevrelerin tepkisi bana 27 Mayıs 1960 Darbesi'nden sonra yaşanan yanlışlıklar komedyasını hatırlattı. Biliyorsunuz, 27 Mayıs Darbesi esnasında tutuklanan DP yöneticileri hakkında darbeciler, "anayasayı tağyir, tebdil ve ilga" suçlaması ile eski TCK'nın 146. maddesini ihlâlden dava açmışlardı. Davacıların öngörüsündeki isabete bakınız ki haklarında dava açılan 400 DP'li sanıktan hepsi de anayasayı ihlâlden mahkûm oldular. Adnan Menderes'le birlikte Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, "Bebek, Köpek Vinileks, Barbara davası" gibi gayrı ciddi ithamlardan değil de anayasayı ihlâlden suçlu bulunarak idam edildiler. Gariplik şurada idi; darbeciler başarılı olamasaydı bu defa aynı 146. maddeyi ihlâlle suçlandırılacaklardı. Olağanüstü hallerde hukuk bazen böyle ofsaytlara düşebiliyor. Şüphesiz seçimle ülkeyi yönetme hakkını kazanmış bir siyasi heyeti silah zoruyla devirmek kadar "anayasayı ihlâl" kavramına tıpatıp oturan bir başka eylem bulmak kolay değildir; işin doğrusu Yassıada'daki Yüksek Adalet Divanı'nın sanıklar yerine şikayetçileri yargılamasıydı ama gariplik devam etti, anayasayı çiğnediği iddiası ile hükümeti deviren darbeciler topluluğu, bir sene içinde üniversiteli hukuk ulemâsının marifetiyle yeni bir anayasa hazırlatıp yürürlüğe koydular. Bu noktada şu basit sualin cevabını bir türlü bulamamışımdır: Darbeciler, DP'lilerin çiğnediği anayasayı o kadar seviyorlar idiyse, niçin yerine yenisini yaptırmak lüzumu duymuşlardı; üstelik o anayasa, adı geçince mangalda kül bırakmadıkları çok büyük bir tarihi şahsiyetin, Mustafa Kemal Paşa'nın imzasını, izini, hâtırasını, siyaset etme tarzını ve devlet telakkisini en iyi yansıtan tarihi ve siyasi bir belge değil miydi?

Van'daki tutuklama hadisesi ile 27 Mayıs'ın ne ilgisi var; hiçbir ilgisi yok elbette ama sadece şu bakımdan benzeştiğini söylemek mümkün; CHP zihniyeti, 27 Mayıs'tan bu yana belki de ilk defa (tam emin değilim ama) yine bir başka hükümeti, üstü örtülü üslupla da olsa adli yargıyı baskı altına alarak dürüst bürokratlar üzerinde yıldırma siyaseti uygulamakla itham ediyor. Bu ithamın ne derece ciddi esaslara dayandığı hakkında kesin bilgi sahibi değiliz ama muhtemelen (hatta galip ihtimalle) hiçbir ciddi esasa dayanmaksızın, sadece alelacele bir vücut gösterisinde bulunmak için söylendiği intibâı daha ağır basıyor. Yani mahkeme kararının ortaya koyduğu fiili durumu bütün boyutlarıyla değerlendirmek yerine insiyakî davranmış olmaları daha ziyade muhtemel.

CHP bunu hep yapar zaten. An'anevi ittifak içinde bulunduğu bürokrasiyle arayı soğutmamak için CHP'nin daha önce banda alındığı (hani o bankaların kurduğu otomatik telefon servislerindeki otomat kayıtları gibi) intibaını veren demeçleri vardır, refleks eseridir; önce tepki verilir, daha sonra olayın ayrıntılarına inilir.

Ayrıntı dedim de aklıma geldi; siz hiç resmî sıfat taşıyan bir CHP'linin 27 Mayıs'tan bahsederken "darbe" nitelemesinde bulunduğunu işittiniz mi; varsa bilmek isterdim doğrusu.