Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Hakikat duygusunun incitilmesi, "temel insani ihtiyaçlar" listesinde kaçıncı sırayı alır bilmem: ilki açlık diyorlar, ikincisi güvenlik ihtiyacı, daha sonra toplumsallaşma, çoğalma içgüdüsü vb. Hakikat duygusunun incitilmesi bu sıralamada ilk ona bile girmez belki.

Fizyolojik taleplerin önceliğine nazaran bir nevi lüks! Yalanlarla barışık yaşamayı tercih edenlerin sayısı, gerçekle yüzleşme cesareti gösterenlerden her zaman fazla olmuştur ne yazık ki.

Dünün gazetelerinde haber ve yorumları takib ederken aniden bir ikrah (tiksinti) hissi belirdi; sakin ve güleryüzlü bir edâ ile kendimce yanlış düzeltmenin faydasızlığı duygusuna esir düşüp, şu kör dövüşünde taraf haline geldiğim için kendimi ayıpladım desem yeridir.

İşte meselâ; karşıdan bakılınca akıllı, bilgili, sağduyulu intibaı veren bir yazara göre bu seçimlerin tek konusu Cumhuriyet'in savunulması olacakmış. Seçmenler genelde ekonomiden etkilenmezmiş. Zaten ulusalcı birtakım kutsal kitapların satış rekoru kırması da farklı bir olayla karşılaştığımızı gösteriyormuş!

Yaa, seksenbeşinci yılında bile hâlâ rejimini seçim sandığına yatıran bir toplumuz demek ki biz; halbuki 85 yıllık prematüre hayat olmaz. Hata (neuzubillah!) rejimde olmadığına göre toplum olarak kendimizi ne kadar ayıplasak azdır öyleyse!

"İyi de, Cumhuriyet artık rüşdünü isbat etmedi mi" diye düşündüğümüzde, "hayır" diye parmak sallıyor üstad, "vatan tehlikede!". Peki, n'aapacağız vatan tehlikede ise? "Basit" diyor, "AK Parti'ye oy verme yeter!" "Yahu AK Parti'ye oy verdiğimi, vereceğimi nereden biliyorsun?" diyorum. "Biz sizi biliriz, sizi Cumhuriyet düşmanları sizi" diyerek kibar, kindar ve aşağılayıcı bir tebessüm fırlatıyor.

Çileden çıkmaz mısınız, şu kıstırılmışlık hissi karşısında tepkinizi belirtmek için lokantada yemek bekler gibi seçim sandığını özlemez misiniz?

İşte ikrah hissi böyle oluşuyor.

Bu defa vatanın gerçekten tehlikede olup olmadığını kontrol ediyorum; her zamanki şeyler: Bölücülük bir, irticâ iki. Bunları tehlike saymayalım demiyorum ama şu sıkı Jakobenlerin 85 sene müddetince bu tehlikelerle mücadele edip altetmek yerine, bilakis bu tehlikeleri hep vitrinde tutarak içeriye müşteri çekmeye kalkışmaları canımı sıkıyor: "Afrika'dan binbir fedakârlıkla getirtmiş olduğumuz alt kısmı balık, üst kısmı bayandan müteşekkil deniz kızı, 25 kuruş duhûliye mukabilindeee.." Gösterinin odağında ya deniz kızı vardır ya da 75 metrelik boa yılanı. Günün birinde irtica ile bölücülük bittiğinde rejimi kime karşı koruyacağımız, esaslı bir meseledir!

Ben sıkılmaya başladım bu mugalâtalardan; lâfı eğip bükmeye, hakikat duygusunu incitmeye, kanun maddelerine takla attırmaya, şeşi cehar göstermeye hâcet yok. Bir halkta bulunması lazım gelen hakikat hissi, kısa vadeli politik çıkarlar uğruna dumura uğratılmamalı. Darbenin adına darbe, meşruluğun adına meşruluk derken sağa-sola bakmak ihtiyacı hissetmemeliyiz. Plağı tersten çalalım; aynı tornadan çıkmışçasına hakikat hissi iğdiş edilmiş, sahte korkularla sindirilmiş, öcülerle kışkırtılmış, lugati dejenere edilmiş bir halk cumhuriyet de dahil olmak üzere hiçbir erdemi omuzlayamaz. Nasıl halkçı, ne menem toplumcusunuz siz yahu; sevmediğiniz âşikâr; hiç mi merhamet etmezsiniz gelecek kuşaklara?

...

Birbirimizi yormayalım, birbirimizi utandırmayalım: Siyaset, dersiniz, menfaat dersiniz, devletten kazandığımız kemikleşmiş avantajları kaybetmek istemiyoruz dersiniz, anlarız fakat bu esnada şahsiyetinizi yıkacak derecede kavramları eğip bükmeyiniz. Okumadığınız için belki bilmezsiniz; nice eski kavim, hakikat duygusuna taammüden toplu tecavüz cürmüyle helâke uğradı.

Açıkçası, "sizin" yüzünüzden biz de helâke uğramak istemiyoruz; Türkçesi bu işte!