Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Kelimenin sözlük karşılığı kahramanlık, cesâret demek; bunlar bütün insanlığın değer verdiği yüksek vasıflar.

Hamâset ihtivâ eden kelimeler ve kavramlarla siyâset yapmayı yasaklayan bir kanun yok; fakat hamâsî siyâsetin fecî neticelerine dair tarihten bir yığın misâl göstermek çok kolay.

Türkiye’de siyâsetin görmezden gelinemez önemli boyutlarından biri de hamâsî siyâset; yani millî değerleri, millî sembolleri merkeze alarak rakipleriyle, “Sizde bu değerler çok zayıf veya hiç yok, hâlbuki bizde ganî” yaklaşımıyla rekabet etmek anlayışı.

Siyâset, elbette ülke menfaatleri için sürdürülmesi gereken bir uğraş. Hamâset üzerinden siyaset yapmanın kanunen yasak olmadığını az önce belirttim ama siyâsetin yazılı olmayan kurallarından birisi, siyâset yapan herkesin daha işin başında aynı derecede ülkesine, bayrağına, anayasaya bağlı olduğunu kabullenmektir. Vatanseverlikte rekabet, ahlâken olumlu sonuçlar vermeyecek türden bir yarışma. “Ben daha çok vatanımı seviyorum”un tabii uzantısı, zımnen, “Ama sen benim kadar sevmiyorsun” demeye getirmek oluyor çünkü.

Türk siyasî hayatının zayıf halkalarından biri işte bu: Müşterek değerlerimizi meselâ vatan sevgisini siyâset dışı, varlığı son derece tabii şeyler haline getiremedik. Yeri gelmişken siyâset dışı kalması gereken öteki değerleri de işaretleyelim: Din, mukaddesat, nesep, felsefî kanaatler, cinsiyet ayrımcılığı da hamâset kadar siyasetten uzak tutulması gereken kavramlardır.

Nerede bu gibi değerler, gündelik siyasi tartışmalarda bol miktarda geçiyorsa, o ülkenin başı fenâ halde dertte demektir; ne yazık ki ülkemizde yürütülen siyâset, kaba hatlarıyla hâlâ bu gibi değerlerin tartışma esnasında havalarda uçuştuğu bir üslûpta yapılıyor.

Hamâset edebiyatını kitleler üzerinde tesirli hale getiren bir iklim yaşıyoruz. Mâlum, Türkiye’nin hemen her köşesine belirli olmayan aralıklarla şehit cenazeleri taşınıyor, câmilerde şehitlerin cenâze namazları kılınıyor; insanların yüreği acıyla kavruluyor. Güneydoğu’da devlete meydan okuyan silahlı çeteler, bütün güçleriyle toplumun mâneviyatını sarsmak, kendine duyduğu güveni yok etmek için saldırı halindeler. Devlet güçleri de var gücüyle saldırılara karşı koyuyor, şehit kayıpları veriyor. Saldırgan katillerin nihai tahlilde başarılı olma şansı yok ama huzuru bozabiliyor, aşımızı zehir edebiliyor, geleceğe daha güvenle bakabilmeyi sekteye uğratabiliyorlar; kısa günün kârı bu. Başardıkları bir şey daha var, siyâsetin hamasîleşmesine büyük destek veriyorlar; çünkü hamâset aklı, soğukkanlılığı, hesabı, planlamayı ve basireti kolayca öteleyip öfkeli tepkiye öncelik veren bir tabiat gösteriyor.

İşte, bazı siyasi parti sözcüleri “Bayrağın inmesine seyirci kaldınız”, “Filan dağa bayrak çekemediniz”, “Amerikan ajanlarını baştâcı ediyorsunuz” yollu cümlelerle partilerine avantaj sağlamaya çalışıyorlar.

“Yapmayın, etmeyin, bu çıkar yol değil” demiyorum, sadece şu tesbiti yapmakla yetiniyorum: Hamâset dilini günlük siyâsete bulaştırmak, buna başvuranların sepetinde hamâsetten başka malzeme olmadığını gösteren hazîn bir işarettir, üzücüdür; ülkemizde hâlâ bu seviyede siyaset yürütülebiliyor olmasında hepimizi incitmesi gereken, aşağılayıcı bir unsur saklı. Zımnen, “Siz bu dilden anlarsınız, sizi ancak bu hassas tarafınızdan yakalayarak kendimi sevimli gösterebilirim” demeye getiriliyor. Halbuki siyasetin, halk arasında “Vatan, millet, Sakarya” üçlemesiyle dalga geçilen hamâset edebiyatıyla değil, bilakis bütçe, basiret, proje, güvenilirlik, liyakat gibi daha soğuk ve teknik kavramlarla yapılması halk için daha elverişli ve tercih edilir bir tarzdır.

Dünya tarihi göstermiştir ki, yoğun hamâset edebiyatının ardından daima kitleleri büyük fedâkârlıklar, kıtlığa, toplu ölümlere ve çatışmalara sürükleyen büyük buhran devirleri izler. Hamâsi sözlere değer verip desteklemenin de bir anlamı var; hamâseti alkışlayan toplum, güvenlik endişesini en âcil problem olarak gören ve düşünceden ziyade hislerine yenik düşerek karar veren bir toplumdur.

Hamâsî edebiyatın beslediği siyasetin iş görebilme tarzı, kitleleri millî ve dinî duygularından yakalayıp uyuşturarak bir şeyler yapabilmekten ibaret; bu konuda yakın tarihimizden örnekler göstermeyi içim elvermiyor.

Millî ve dinî değerler, gündelik işlerde ve alelâde gerekçelerle lâçka edilmeyecek kadar yüksek değerlerdir. Bırakalım onlar, bütün toplumu bir arada tutan alâmetler olarak değerini korusun.

Kıssadan hisse: Nerede hamâsî lâflar duyarsanız, oradan uzak durmak en sâlim yoldur.