Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Yüksek komuta kademelerinden iyi haber indiren kıdemli bir yazar, dünkü yazısında "N'olacak bu CHP'nin hâli?" meselesine temas etti; ben şahsen çok aydınlandım; bakalım siz de aydınlanabilecek misiniz?

İmlâ ve ifade zaaflarına dokunmadım; önemli ve ilginç bulduğum ibâreleri italikledim.


"Geçen yıl ilkbaharda Türkiye genel seçim havasına girerken, yarım asrı bulan, Türkiye genelini kapsayan önemli görevlerini ya tamamlamış ya da sonuna gelmiş üç akil adamın konuşmalarını izlemiştim. En kıdemlileri görevi sırasında ülkeyi büyük bir badireden kurtarma hususunda önemli rol oynamıştı. Yaklaşan seçimlerde çıkış noktasının CHP'nin desteklenmesiyle bulunacağını söylüyordu."

Söylediklerini ilgiyle dinledik. Kıdem durumu bakımından üçüncü konumdaki akil adam susarken, ikinci emekli görüşünü açıklamış, 'Bana gelenler Deniz Baykal varken CHP iktidara gelemez, diyorlar' demişti.

Öneriyi yapan görüşünü askeri deyimle savunmuştu, 'Savaşta ilk hedef önemlidir. Kuvvetinizi bu hedefe yönelterek sıklet merkezi oluşturmanız gerekir. Hedef seçimde CHP'nin başarılı olmasıdır. Baykal sonraki hedeftir' demişti. (...)

Akil adamlar şimdi yeni çıkış yolları arıyorlar."

Fenerbahçe'nin (o hangi maçtı?) atamayıp kaçırdığı penaltının derdi nasıl güzide medyamızın bilcümle tarafsız (!) futbol yazıcılarını gerdiyse, CHP'nin iflâh olabilirliği de cumhur-cemaat hepimizi streslere düçâr ediyor; fakat anladığım kadarıyla CHP'nin meselesi, aslında üzerine hiç vazife olmaması gereken bir takım bürokratları da fena halde meşgul etmektedir. Nitekim Türkiye genelini kapsayan önemli görevlerini ya tamamlamış ya da sonuna gelmiş bir kısım "âkıl" kamu görevlilerinin, ülkeyi büyük bâdirelerden kurtarma işinde önemli roller oynadıktan sonra, düşünüp taşınıp da neticede ülkenin kurtuluşunu CHP'nin seçim kazanmasına bağlamalarındaki derin analiz vukufiyeti, ihtivâ ettiği yüksek hamiyyet oranından ötürü gözlerimi yaşarttı.

Hamiyyet iyidir fakat fazlası gözyaşı yapıyor, insanı duygusallaştırıyor!

Okuyan da ciddi bir şeyden bahsediliyor zanneder: Mübareklerin her biri birer Carl Von Clausewitz; ülkeyi büyük bâdirelerden kurtaran önemli vazifeler (neymiş o vazifeler merak ettim; geceyarısı bildiri yayınlamak olabilir mi meselâ?) yerine getirip taktik ve tâbiye mevzuunda harp meydanını düşmana dar ettikten sonra, "işimiz bitti; bizden bu kadar" demiyorlar da, "daha daha neler yapabiliriz; hangi parti kazansa daha iyi olur, vatana ve millete en nâfi siyasi kuruluş hangisidir?" diye faydalı fikirler geliştiriyorlar!

Golü atmışsın amca, üstüne bir de penaltı mı çekeceksin yani: Clausewitz bu kadarını hayalinden bile geçiremezdi; bravo!

Şampiyonlar Ligi yarı final maçlarını bize bedavaya seyrettiren Star TV'ye teşekkür ederiz ama şu spiker ve ille de yorumcu meselesini artık bir hâl yoluna koymaları gerekiyor. Maç mı seyrediyoruz, dayak mı yiyoruz belli olmuyor. Hele bir de "yorumcu" sıfatıyla âsâbımızı tahriş eden birinin (o kendini bilir diyeceğim ama nerdee?) saçma sapan katkılarıyla maç keyfi eziyet şeklini alıyor. Oysa ki genç nesilden pırıl pırıl genç yorumcular var; bilgili, kültürlü, en azından "hem gol hem penaltı" gibi futbol saçmalıkları literatürüne geçmiş komikliklerden uzak durmasını veya susmasını bilen nitelikli çocuklar bunlar.

Artık yeter; yabancılarla oynanan her maçta vıcık vıcık bir milliyetçilik jargonuyla konuşan, yenilen gollerden sonra fena halde bozulmaları ve susmaları gerekirken saçmalamakta devam eden, seyirciyi kışkırtıp gaza getiren, olmayınca kendi aklınca teselli eden bu ezik anlatımlardan, bu kötü kokulu futbol edebiyatından sıdkımız sıyrıldı.

İmdat yahu imdaaat!