Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Mustafa Kemal Atatürk, 1923'de İzmit'te İstanbul basınının en önemli temsilcilerine kısmen ambargolu bir mülakatta bulundu. İşte Meclis zabıt katipleri tarafından kaydedilen ve gazetecilerin ambargo sebebiyle sansürüne uğrayan paragraflardan bazıları...

Mustafa Kemal Paşa, bundan tam 83 sene önce 1923'de İzmit'te, İstanbul basınının en önemli gazetecilerine kısmen ambargolu bir mülâkatta bulundu. Bu toplantıya İstanbul Mebusu Adnan (Adıvar), Halide Edib Hanım, Vakit gazetesinden Ahmet Emin (Yalman), Tevhid-i Efkâr'dan Velid (Ebuzziya), İleri gazetesinden Subhi Nuri (İleri) ve Kılıçzade Hakkı (Kılıç), İkdam'dan Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), Tanin'den İsmail Müştak (Mayakon), Akşam'dan Falih Rıfkı (Atay) Beyler katıldılar. Mülâkata, iki gün boyunca uzun görüşmeler halinde devam etti ve toplantının zabıtları BMM zabıt katipleri tarafından ânında kaydedildi. Zabıtların orijinal nüshasının Anıtkabir Arşivi'nde, fotokopilerinin ise Genelkurmay ve Türk Tarih Kurumu Arşivi'nde bulunduğunu da belirtmeliyiz. Bu bilgileri ve aşağıda vereceğim konuşma metinlerini, Kaynak yayınları tarafından neşredilen, "Mustafa Kemal / Eskişehir-İzmit Konuşmaları" isimli kitaptan iktibas ettim (II. Baskı, İstanbul, 1998). Kitaba Doğu Perinçek'in yazdığı önsözden öğrendiğimize göre bu konuşmalar daha önce birkaç defa yayınlanmış ancak bu yayınlarda, mahzur doğuracağı endişesi ile bazı paragraflar sansür edilmiştir. Perinçek önsözünde, "gizlenen belgeleri bulmak için yoğun çaba gösterdiklerini ve en sonunda fotokopilerini elde ettikleri"ni belirtiyor ve bu zabıtların bugüne kadar sır gibi gizlendiğini ve araştırmacıların incelemelerine açılmadığını da ilave ediyor. Başta da işaret edildiği gibi gazeteciler, bu görüşme hakkında kendi gazetelerinde yazı yazmışlar ancak kısmî ambargo şartına riayet etmişlerdir.

Kitapta, ufaltıldığı için yer yer zor okunsa da tutanakların eski yazılı fotokopileri de bulunmaktadır (s. 251 vd).


Bu açıklamalar yapıldığında Cumhuriyet henüz ilan edilmemişti; Lozan görüşmeleri devam ediyordu ve Milli Mücadele'yi yürüten BMM, henüz dağıtılmamıştı. Savaş bitmiş ancak devletin yeni şekli ve üslûbu kararlaştırılmamıştı. Dolayısıyla Mustafa Kemal Paşa'nın söylediklerini, işte bu tarihî ve psikolojik çerçeve içinde değerlendirmek gerekir.


(Dünya Harbi'ni değerlendiriyor) "...Esasen memleketi müdafaaya gayr-i kâfi olan kuvvetlerimiz Galiçya'ya, Makedonya'ya, İran ovalarına gönderilerek serserîlik etmişlerdir. Bu sebeple idare-i harbde tadâd olunamayacak kadar hatalar vardır. Bu hataların mes'ul-i yegânesi Enver Paşa'dır. Enver Paşa'dan başka mesul aramak lazım gelirse milletin kendisidir." (A.g.e., s. 86)

...

"Garbî Trakya hakkındaki maddeyi Misâk-ı Milliye ithal edenler hiçbir şey düşünmemişlerdir. Bunu koyan ben değilim. Bu madde sonradan ithal edilmiştir (...) Garbî Trakya'nın bize geçmesi kuvvet midir, zaaf mıdır? Bunu düşünmek icab eder. Benim nokta-i nazarıma göre zaaftır. Garbî Trakya'nın şimalinde Bulgaristan, cenubunda deniz, garbında Yunanistan vardır. Bu arazi bu suretle iki düşman arazisine doğru uzanmıştır. Orasını elde tutmak için sarfolunacak kuvvet, oradan elde edilecek istifadeye tekabül etmez. Anavatanın selâmeti nokta-i nazarından Garbî Trakya'dan sarf-ı nazar etmek lâzımdır. Garbî Trakya hakkında muhtariyet ve sair suretle ortaya atılan nazariyat, muvakkat mahiyeti haizdir. Meselenin hakiki olarak çare-i halli, burasını Yunanistan'a bırakmaktır." (s.90, yayıncı bu pasajların vaktiyle sansür edildiğini, ilk defa kamuoyuna açıklandığını ileri sürüyor)

...

"Musul bizim için çok kıymetlidir; birincisi civarında nâmütenâhi servet teşkil eden petrol menbâları vardır. İkincisi bunun kadar mühim olan Kürtlük meselesidir.. İngilizler orada bir Kürt hükümeti teşkil etmek istiyorlar. Bunu yaptıkları takdirde bu fikir bizim hududumuz dahilinde Kürtlere sirayet edebilir. Bu fikre hail olmak üzere hududu cenubdan geçirmek lâzımdır. Bununla beraber Musul'u almamakla muharebeye devam mı edeceğiz? Hatta sizlere soruyorum: Her şey oldu bitti, Musul için harbe devam makul bir şey midir?" (s.94 vd.)

...

"Mâlumualiniz bizim hudûd-ı milliyemiz dahilinde mevcut Kürt anasır o suretle tavattun etmiştir ki, pek mahdut yerlerde haiz-i kesâfettir (...) Binaenaleyh başlıbaşına bir Kürtlük tasavvur etmekten ise bizim Teşkilât-ı Esasiye Kanunu mucibince zaten bir nevi mahalli muhtariyetler teşekkül edecektir. O halde hangi livânın ahalisi Kürt ise onlar kendi kendilerini muhtar olarak idare edeceklerdir (...) Ayrı bir hudut çizmeye kalkışmak doğru olmaz." (s.104, yayıncı bu ibarenin de vaktiyle sansürlendiğini belirtmiştir)

...

"Bu memlekette nüfus beslenmemekten ölüyor değildir, fakat bu halkı yegâne öldüren cehâlettir. Ve bilhassa evinde, köyünde, memleketinde çalışmaktan mahrumiyettir. Onun için mühim tedbirlerden biri de fikr-i fütuhattan vazgeçmek ve askerlik yükünü milletin üzerinden biraz tahfif etmek.." (s.114)

...

(Yeni hükümetin dini olacak mı sualine cevaben) " Vardır efendim; İslam dinidir. İslam dini hürriyet-i efkâra maliktir (...) Millet dinsiz değildir, mütedeyyindir ve dini, din-i İslâmdır. Yani Komünistlik gibi dini reddeden ortada bir meslek yoktur." (s. 136)

...

(Şer'iye ve Evkaf vekâleti'nin lüzumu üzerine konuşuyor) "O halde şer'i bir takım umur olunca bunları rü'yet edecek makam lazımdır. O makama Şer'iye vekili deyiniz, her ne derseniz deyiniz. Bence mevzubahs edilmesi lâzım gelen husus, bu vekil heyet-i hükümetin içinde bulunsun mu, bulunmasın mı? Ayrıca bir büro yaparız. İşte imamları filan tayin eder! Bittabii hükümetin emrinde..." (s. 140)

...

"Ben hocaları sevmem (yayıncı kelimeyi sehven "havace" imlâsıyla yazmıştır). Yalnız camide namaz kıldıranların sarık sarmağa hakkı yoktur. Namaz kıldırabilmek içün sarığın lüzumu da yoktur. Bu millette yoktur (...) Beyler (gazetecilere hitab ediyor), siz bu memlekete merbutsunuz. Bu memlekette hocaların ne kadar kıymetsiz olduğunu ve milletin hocalardan ne kadar nefret ettiğini biliyorsunuz." (s.144)

...

"Bugün Lozan Konferansında ve cihanda Yeni Türkiye'nin bir kredisi varsa, o da şekl-i sâbıkı ilgâdan, imhâdan neş'et etmektedir" (s.162)

...

(Gazeteci A. Emin Yalman, eski siyasi partilerin yeniden faaliyet gösterip gösteremeyeceklerini soruyor) " Öyle bir şey tanımıyorum (...) Çıkamazlar, çıkmak istemek, kendi aleyhlerinedir" (s.164)

...

(İsmail Müştak, BMM'nin kendisini seçim kararına muhalefet etmesi halinde nelerin olabileceğini soruyor) "O zaman görürsünüz ki, millet kararını verir (...) Evet, millet, hukukunu suiistimal edenlere karşı otomatikman hareket eder. Yani millet bu meclise karşı isyân eder." (s.166)