Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

<b>Bir amatör düğün videosu ve bir büyük sanatkâr</b><br />

Hüsnü Şenlendirici bir müzisyen. Klarneti ile hem Türkiye'de hem dünyada çok iyi tanınan bir isim. Bir yerde onu dinlemek fırsatını bulursanız kaçırmamanızı tavsiye ederim. <br />

Geçenlerde amatör tarzda çekilmiş bir düğün videosu seyrettim. Vakit gece, geniş bir meydan. Ortalık, çamaşır ipi gibi gerilmiş elektrik kablolarından sarkıtılmış renkli ampullerle aydınlatılıyor. Derken sunuculuk görevi üstlendiği anlaşılan gençten bir erkek beliriyor ekranda. Diyor ki, "şimdi çok büyük bir sanatçıyı dinleyeceğiz, lütfen kuvvetle alkışlayalım, kendisi başka programı olmasına rağmen ricamızı kırmayıp buraya geldi. Karşınızda klarnetiyle Hüsnü Şenlendirici!"

Gençten, uzun boylu, yapılı, kirli sakallı, mahçup tavırlı bir adam. Kutusundan sazını çıkarıyor, birbirine birleştiriyor, hafifçe üfleyip sesi kontrol ettikten sonra ses cihazının ayarlarıyla ilgileniyor. Çıt yok. Sonra Hicaz makamında olduğunu tahmin ettiğim uzun bir taksime başlıyor.

Düğünlerde âdettir, çocuklar kural tanımaksızın ortalıkta koşuşturur, bildikleri gibi oynar eğlenirler. Hayır, çocuk da yok. Gecenin karanlığı içinde hayal meyal seçilen düğün davetlileri belli ki sanatçıyı ve sazını can kulağı ile dinlemekteler.

Hüsnü Şenlendirici ismini daha önce duymuştum. Laço Tayfa diye bir müzik grubuna mensup olduğunu, klarnet önderliğinde birbirinden güzel parçalar seslendirdiklerini biliyordum ama video kaydından olsun bir sanatçıyı görerek dinlemenin tadı başka.

Müzikle uğraşanlar, hele hele bir sazla haşır neşir olanlar bilirler; âlet evvelâ direnir. Hele hele sözkonusu saz kaliteli değil de, "orta halli, eh idare eder" cinsinden bir sıradanlık sergiliyorsa sazın direnişi daha artar. Onun için sazla uğraşanlar hep "en iyisini" ararlar ve derler ki, "Sanatta ve özellikle müzikte vasata (yani ortalama özellikler taşıyan şeylere) tahammül edilmez." Kaldı ki en iyi saz bile karşılığını emek ve aşk cinsinden görmedikçe sırlarını ele vermez; direnir. İşte bu direnişe kırmış olanlara "sazını yenmiş" derler. Sazı yenmek, viruozite sayılmasa bile o saza hâkim olmanın en mühim merhalesidir.

İşte Hüsnü Şenlendirici bu mânâda sazını yenmiş bir adam; sazında virtuoz olup olmadığını anlayacak musiki birikimine sahip değilim, belki de öyledir. Tam bu esnada daha geniş bilgi sahibi olmak için Google arama motoruna müracaat ettim ve karşıma "http://www.husnusenlendirici.com.tr.tc/ " adresi çıkıverdi. Fotoğraflar, yorumlar, konserler ve etraflı bir biyografi ihtiva eden hayli zengin bir site. İnceleyince fark ediyorsunuz ki, o mütevazı mahalle düğününde sanatçıyı takdim eden amatör sunucu az bile söylemiş. Türkiye ile birlikte dünya müzisyenleri de Şenlendirici'yi hayli erken farketmişler; festivaller, konserler, albümler, projeler...

Yine düğüne dönelim; pek bizim bildiğimiz düğünlere benzemiyor bu. Bir sanatçı, sanatını icra ederken bütün davetlilerin edep ve huşû ile sanatçıyı dinlemesi alışmadığımız bir incelik. "Yahu Roman olmasın bunlar" diye geçiyor içimden. Adresini verdiğim web sitesindeki bir röportajı okurken fark ediyorum ki sanatkârımız bir Roman'dır ve çaldığı düğün de elbette bir Roman düğünüdür. Bu konuda diyor ki, "müziğe bu kadar erken başlamanın Romanlık'tan kaynaklandığının farkındayım. Etrafım müzisyenlerle dolu. Mesela dünyada da en iyi basketi zenciler oynuyor ya da en iyi cazı zenciler yapıyor. Böyle bir çoğunluk var. Türk Müziği piyasasının yüzde 70'lik bölümü Romanlar'ın elinde. İnsanları yaptığımız müziğe çekmede bu ruhun büyük bir avantaj olduğunu düşünüyorum."

Sonra âdet icabı olsa gerek, sanatçının başından aşağı kağıt para desteleri savurma faslı başlıyor; az çok demiyorlar; başörtülü teyzelerden tutun da dizi filmlerden çıkmış gibi görünen fiyakalı tiplere, gelinle damattan, bıyığı terlememiş gençlere kadar pek çok insan sanatçıya para yağdırıyor. Kamera az ilerde bir başka âdeti farketmeme sebep oluyor. Saçılan paralar fazla zaman geçmeden toplanıyor ve bir kutuya konularak veznedarlık görevini yapan biri aracılığı ile bozuk para ihtiyacını karşılamak için yeniden devreye sokuluyor. Bir başka âdet ise toplanan paraların soliste değil de arkada belli belirsiz refakat eden diğer saz sanatçılarına verilmesi imiş.

"Ne güzel eğleniyorlar" diye düşündüm. Adam gibi, hoplayıp zıplamadan, istihcâna düşmeden, kafa ağrıtmadan, bıkkınlık vermeden, "bir daha düğüne gelirsem iki olsun" dedirtmeden ne güzel eğleniyorlar. Bu rahatlık ve tabiilik bir tarzın eseri. Belki Romanların en iyi bildiği şey bu; eğlenmek ve eğlendirmek ama bu işi üslubu ile yapınca saygı da kazanmak mümkün.

"Sizin bizim" hesabında değilim, yanlış anlaşılmasın ama Romanlara göre biz ne düğün yapmasını, ne de eğlenmesini biliyoruz. Eğlenmek şüphesiz bir birikim işidir ve medeniliğe dair bir ayrıntıdır. Bizim düğünlerimizde üç beş tane hoppa delikanlı ve genç kızdan başka kimse eğlenmiyor; bilakis dayak yemiş gibi hırpalanıyor, "bitse de gitsek" diye içten içe homurdanıyoruz.

Video kaydı bir saati bile bulmuyor; kırık havalar kısmına geçildiğinde davetlilerden isteyen ortaya çıkıp oynuyor ve her şey o video kaydında çok tabii görünüyor; ne dekolte kıyafetler, ne kışkırtıcı figürler, ne kulakları sağır eden ses cihazının yüksek volümlü gürültüleri. Bir iç tutarlılığının görüntüleri bunlar; taklid edilince asla o tabiilik lezzetini vermiyor.

Hâsılı kelâm bir yerde Hüsnü Şenlendirici'yi dinlemek fırsatını bulursanız kaçırmamanızı tavsiye ederim. O, sazını nefesinin ve ciğerlerinin ve beyninin ve ruhunun tabii uzantısı haline getirebilmiş (yani sazını yenmiş) büyük bir sanatçıdır.

ET'TEKRARE AHSEN, VELEV KÂNE YÜZ SEKSEN (*)

Zaten biliyoruz, tekrara ne hâcet demeyelim. Direksiyon başında sigara içmek, cep telefonuyla konuşmak kanunen yasak ama o kadar çok görüyorum ki, "acaba yasak kalktı mı?" diye şüpheye düşüyorum.

Gece-gündüz, şehiriçi-şehir dışı farketmez; yakın farlarınızı mutlaka açınız efendim; daha görmek için değil, başkalarının sizi farketmesi için.

Ve son hatırlatma; lütfen yeşil ışık yandığında eliniz otomatik bir hareketle klaksona gitmesin. Bir sürücünün kalitesi, klaksonu ne kadar az kullandığı ile yakından ilgilidir.

(*) Bir Arapça-Türkçe deyiş kırması: "tekrar güzeldir; yüzseksen kere olsa bile!"