Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Efendim mevzuu standart gazete okuyucusuna bir hayli uzak bir mesele üzerine yoğunlaşmış bulunuyor; Üniversitelerdeki rektör seçimleri.

Bugünlerde 22 üniversitede rektörlük seçimleri heyecanı yaşanıyor, bir kısmı çoktan yapıldı bitti, bir kısmı bugünlerde yapılacak. Evet, mevzuu çoğunuzu ilgilendirmiyor ve hemen şöyle düşünebilirsiniz, "bu konu sadece üniversitelerde görev yapan öğretim üyeleri ile ilgili bir şey!".

Hayır efendim, yanılıyorsunuz; aslında mevzuu öğretim üyelerini bile ilgilendirmiyor!

"Niçin?" diye sorduğunu işitir gibiyim; o yüzden derhal cevaba geçiyorum.

İlgilendirmiyor çünkü mesele aslında sadece Cumhurbaşkanını ilgilendiriyor.

Aklınız karıştı değil mi; öyleyse baştan anlatayım.

Yükseköğretim Kurumu Kanunu, üniversitelerde rektör seçimini üç aşamalı bir sürece bağlamış. Önce öğretim üyeleri arasında bir seçim yapılıyor. İsteyen profesör adaylığını ilan ederek çalışmalara başlıyor. Kapı kapı gezmeler, broşür bastırmalar, kulisler ve tabii dedikodular. İşin bir tek miting ve boy afişi boyutu eksik. Bazen aylarca öncesine kadar sarkabilen seçim heyecanı, nihayet bütün öğretim üyelerinin oy kullanabildiği bir sandık başına toplanmakla devam ediyor. Elbette sandık kurulu var, gözlemciler var, "gizli oy, açık tasnif" gibi demokratik kurallar da geçerli.

Sonuçlar açıklanıyor; birinciler bayram ediyor ama birden altıya kadar sıralanan sair adaylar için henüz her şey bitmiş değildir. Onlar üzüntülerini askıya alıp, listenin YÖK'e gönderilmesini bekliyorlar.

"Niçin" diyeceksiniz; izah ediyorum efendim.

Çünkü kanun böyle; seçim sonuçları birden altıncı sıraya kadar bir mazbata halinde tertib edilerek seçim kurulunun imzası ile YÖK'e gönderiliyor. YÖK üyeleri bilahire oturup bu altı kişiden üçünü kendilerince sıralayarak Cumhurbaşkanına yolluyorlar.

Yine aklınız karıştı galiba; en iyisi onu da izah edeyim.

YÖK üyeleri gelen altı kişilik listeye bakıp sıralamaya göre ilk üçü tercih edebilecekleri gibi, diledikleri sıralamayla listeyi tanzim edebiliyorlar.

"Ee, seçimin ne anlamı kaldı o zaman?" diye huzursuzlandığınızı hisseder gibiyim; cevap veriyorum efendim.

Haklısınız, aslında seçim yapılmasa da olur; mesela bir ay öncesinden duyuru yapılır: "Arkadaşlar, rektör olmak isteyenler dilekçe versinler" denilir ve eğer altıdan fazlaysa dilekçeler arasında kurra çekilerek altı isim tesbit edilir.

Ama yapmıyorlar, herhalde fazla demokratik görünmüyor; mümkündür, devam ediyoruz efendim.

Cumhurbaşkanı kendisine gelen üç kişilik listeyi alıyor, inceliyor ve içlerinden herhangi birini rektörlüğe atayabiliyor; bu, hakkında idari yargı yolu kapalı bir yürütme kararı. Nitekim geçenlerde SD Üniversitesi'nde yapılan seçimde neticede en fazla oyu alan aday değil, tam aksine en az oy alan kişi Cumhurbaşkanı tarafından atanmaya lâyık görüldü. Durum tamamen kanuna, hatta anayasaya bile uygun.

"İyi ama demokratik değil" diye itiraza yeltendiğinizi görür gibiyim.

İzah ediyorum.

Arkadaşlar her şeyin demokratik filan olması gerekmiyor bir kere; çocuklarınızdan biri "ben saçlarımı ortadan traş ettirip yeşile boyatacağım" diye diklendiğinde siz demokrat davranabiliyor musunuz meselâ?

Hükümet bir sürü genel müdür, müsteşar, daire müdürü vesaire atıyor; hangisi için seçim yapılıyor?

Öğretmenler not verirken demokratik mi davranıyorlar?

Doktorlar hastasını tedavi ederken, tedavi şeklini referanduma sunuyor mu meselâ; hayır. Ne gerekiyorsa onu yapıyor vesselâm.

E, müsaadenizle üniversite rektörlüğü gibi mühim bir mevkii için bırakalım da Cumhurbaşkanı rahatça karar verebilsin ve işin gereğini yapsın değil midir?

"İyi ama seçim.." diyorsunuz hâlâ değil mi? Değerli okuyucular, bu seçim sizin bildiğiniz seçimlerden değil; hazineye yük getirmiyor; öyle aman aman bir masrafı da olmuyor. Bir nevi sosyal faaliyet. Üstelik iyi yanlarına henüz değinmedim bile. Meselâ anlı"şanlı profesörlerin işe yeni başlamış; birer mahçup plasiyer çekingenliği ile kapı kapı gezerek "projeleri"ni anlatmasının nasıl bir güzellik olduğunu asla bilemezsiniz; hele hele bazı "seçmen"lerin birbirine telefon ederek, "aman arkadaşlar rektör adayları kampüs gezisine çıkmışlar, kapıları içeriden kilitleyelim" kampanyası yapmalarındaki neş'e boyutunu asla anlayamazsınız.

Artık "En az oy alan rektör atanır mı yahu?" diye sinirlenip canınızı sıkmazsınız herhalde; durumu lâyıkınca izah edebildiğim kanaatindeyim.

"Mesele en az öğretim üyelerini ilgilendiriyor" derken de anlatmak istediğim şey "tastamam" bundan ibaretti işte arkadaşlar!.