Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Tarih detayları ihmâl etmeğe mecburdur; gerçi bu yüzyılın başlarında sosyal tarihçilik adı altında siyâsî tarihin ilgilenmediği hayat alanları da tarihçiliğin konusu haline gelmişti,

ne var ki sıradan olanın çok umumi hatlar dışında tarih kayıtçılarının dikkatinden kaçması neticede sıradanlığın tarih dışına düşmesine yol açtı.

Özellikle Türkiye'de tarihçiliğin dikkatini ana çizgiler itibariyle siyâsî hadiselerden koparıp sıradanlığın tarihi ayrıntılarına inemeyişinin en mühim sebebi, dikkat eksikliğinin de ötesinde sıradanlığın vesikalandırılmasındaki güçlüktü. "Sıradanlık" belki güzel bir tâbir değil, kasdım önemsizlik değil elbette; "önem" kadar izâfî ne vardır? Eğer mânâ, bakış açısına göre değişiyorsa sıradan olanı da sarf—ı nazar etmemek lâzım. Bazen "anlamak" cehdinde öyle bir tıkanıklık hâsıl olur ki, sıradan birkaç ayrıntı büyük önem kazanır.

Ayrıntılar önemli çünkü önce onlar unutuluyor!

Karadenizli bir köy hocasının hâtıratı kimi, ne kadar alâkadar eder; sıradanlıktan kasdın ne olduğunu izah için çok elverişli bir misâl ile karşı karşıyayız: "Kutuz Hoca", Rize'nin Güneyce köyünde doğup büyümüş bir köy imamı. Ne terâcim—i ahval kitaplarına geçecek derecede meşhur bir ulemâ, ne ömrünü "memlekete hizmete vakfetmiş" bir siyâset adamı, ne şair, ne asker, ne de sanatkâr; bu takdim şekliyle bir marangozun, bir rençberin, bir tahrirat kâtibinin hâtıraları okuyucunun niçin ilgisini celbetsin sualine cevap vermek kolay değil, fakat Kutuz Hoca'nın Hâtıraları'nda öyle "sıradan" ayrıntılar var ki, her biri "toplum" deyip geçtiğimiz devâsâ kütlenin kılcal damarlarına girmek, onu tanımak ve öğrenmek imkânı sunuyor.

Ayrıntılar daima mühimdir çünkü önce ayrıntılar unutuluyor. Kutuz Hoca'nın Hatıralarında bir tarihçinin, sosyologun, eğitimcinin veya ilâhiyatçının nazarında çok işe yarayabilecek yüzlerce ayrıntı bulunuyor. Türk okur—yazarı, içinde yaşadığı toplumla irtibat kurmak için, artık eskisiyle kıyaslanmayacak derecede müşkülleri göğüslemek zorunda. Nüfusumuzun önemli bir yekûnunun büyük şehirlerde yaşaması, resmi eğitim süreçlerinin kalitesizliği ve kitle iletişim vasıtalarının ezici tesiri, toplum ve vatan gibi mefhumların kahir ekseriyetini aynel yakîn tecrübenin uzağına düşürdü. Gelecek nesiller, bizden öncekilerin nasıl yaşadığını, nasıl düşündüğünü, hangi kaynaklardan beslendiğini öğrenmek için belki de arkeolojinin metodlarını kullanmak zorunda kalacaklar; bir nevi "vatan yahut toplum arkeolojisi."

Kimdir bu "Anadolu insanı"?

İlkokul sıralarında öğrendiğimiz vatan fikri, Anadolu'yu belki de gereğinden fazla "masif" bir bütün halinde kavratmıştı bize; bu varsayım, vatan pratiğini yüzünden okudukça aslında çok fazla emek harcamamız gerektiğini hatırlatır; sloganlar güzeldir çünkü derûnî tahlil için ilâve zahmet gerektirmezler, halbuki vatan tasavvuru bile nice zahmet ve emekle öğrenmek, tanımak ve keşfetmek gereken bir derstir.

Karadeniz'i, bundan ancak üç yıl önce kısa bir süre için gündelik hayatın tabii âhengine tâbi olarak ancak "ucundan" tanımak fırsatını bulabildim. Anadolu'da kaç Karadeniz, kaç tane Anadolu olduğunu bile bilmiyoruz; "Anadolu insanı", adına kabadayı şiirler, hamasî destanlar yazılmış olmasına rağmen hayret verecek kadar kaba—saba bildiğimiz bir "stereo tip"tir; açıkça söylemek gerekirse çoğunluğumuz "Anadolu insanı"nı, seçim zamanı gelince babaları tutan siyasetçinin tasvir ettiği şekliyle tanıyor.

Anadolu insanı için askerlik, bu üstünkörü inancı görgü ve tahlil derecesinde şerhetmeğe fırsat veren hemen hemen tek vatan tecrübesi hükmündedir. Özellikle ulaşım ve haberleşme imkanlarının henüz gelişmediği yakın zamanlara kadar askerlik, Türk vatandaşlarında vatan hissini pratiğe çeviren ve memleketten insan manzaralarını aynelyakîn derecede tanıma vesilesi bahşeden tek tecrübe idi. Vatan pratiğinin bunca seyahat ve haberleşme kolaylığına rağmen bugün elverişli seviyeye ulaştığını söylemek zordur; vatan pratiğimiz bugün bile ampirik tecrübeden ziyade yarım—yamalak kanaatlere dayanıyor.

E, kimdir bu "Anadolu insanı"?

Kutuz Hoca'nın hayırlı evlatları

Kutuz Hoca'nın Hâtıraları, işbu ihtiyâcı farkedebilenler için mütevazı ama hayli zengin bir "link hattı" teşkil ediyor. Pek çoğunu camide, mahallede, çarşı—pazarda veya akrabâ arasında görüp tanıdığımız Kutuz Hoca'lar, bizden sonraki nesil için ancak —bulunabilirse— kitaplardan öğrenilen insanlar olacak; bu insanlar ki Cumhuriyet yılları boyunca idâre tarafından görünmez bir "irticâa meyl—i mahsûs" yaftasını ömürleri boyunca göğüslerinde gezdirmek zorunda kalmışlardı ve Kutuz Hoca neslinin yaşadığı kültür kırılması, bizim kitâbî bilgilerle anlayamayacağımız kadar büyüktü; buna rağmen Kutuz Hoca nesli, yine aynı yıllar müddetince Karadeniz ahalisinin hakiki ve tabii muallimleri oldular; evvelâ din bellettiler, sonra edeb, ahlâk ve terbiye. Bu neslin akademik kaynaklardan istifâde etme imkânı yoktu. Kitapta Kutuz Hoca'nın daha beş yaşından başlayarak torun sahibi olacak eyyâma kadar dinî ilimleri öğrenmek için nasıl hayranlık uyandırıcı bir sebat ve emekle çalışıp didindiğini ibretle okudum.

Hâtıraların yayınlanma tarzı hayli dikkat çekici: Kapağına bakan, Kutuz Hoca'nın bizzat hâtıralarını kaleme aldığını zanneder; halbuki hâtıralar, üç hayırlı evlâdın yıllar tutan müşterek mesaisi neticesinde ceste ceste kitap haline gelmiş; ikisi İslâmiyat âlimi; Mustafa Kara ve İsmail Kara. Bizde bırakınız köy hocalarını, pekçok okumuş yazmışımızın bile hâtıralarını yazmak için eli kaleme uzanmaz ve bu yüzden yakın zamana dair tarih etüdleri, genellikle resmi kaynakların dümen suyunu izlemek zorunda kalmıştır; kayıt tutma alışkanlığımızın zayıflığına ne kadar hayıflansak yeridir. Peki, kaç Kutuz Hoca'nın bu kadar hayırhah ve gayretli evlâdı vardır ki?

Artık hatıralar konuşsun

Bize yıllardır nâmını işittiğimiz ama yakînen tanımak fırsatını bulamadığımız Kutuz Hoca'yı bir nebze olsun tanıttığı için "hayırlı oğullara" ve aziz dost İsmail Kara'ya müteşekkiriz; bu gibi eserlerin çoğalması arzusunda benimle aynı dikkatleri paylaştığına inandığım İsmail Kara'nın kitaba yazdığı önsözün bir bölümünü sizlere duyurmak istiyorum, umulur ki hayra vesile olur:

"Nihayet bu hatıratı okuyan hocazâde ve şeyhzâdelerden ısrarlı bir talebim var. Hoca ve Şeyh olan babaları veya dedeleri hayatta iseler bu tür hatırat derleme işini vakit geçirmeden mutlaka yapsınlar; elde mevcut olan yazılı evrak, belge, icazetname ve fotoğrafları neşretsinler. Kutuz Hoca, bütün ısrarlı gayretlerine ve talihinin yaver gitmesine rağmen netice itibariyle köy şartlarında yetişmiş ve o vasatta hizmet vermiş bir hocadır. Tek partili yıllarda kasaba ve şehirlerde hizmet veren, yetişen hocaların hatıralarının gerek dersler, hocalar ve kültürel çevre ve gerekse kendilerini var kılma için yürüttükleri mücadele, bu mücadelenin teknikleri itibariyle çok daha zengin ve geniş bir bilgi ve tecrübe hazinesini önümüze getireceği açıktır.

(...) Artık şimdiden sonra biraz da hatıralar konuşsun."

Kutuz Hoca'nın Hatıraları—Cumhuriyet Devrinde Bir Köy Hocası, Haz: İsmail Kara, Dergah Yayınları, Anadolu Kitaplığı, İstanbul, 2000